1 Ağustos 2017...
Gizemli olan, dünyanın nasıl var olduğu değil, onun var olmasıdır.
Ben kimim?
İstanbul cinayet masası komiseri Algın DİLŞİKÂR. Namı değer buzlar kraliçesi Pera...-Pera buraya bakmalısın acil!
Sesli bir nefes verdim. 4 senedir bu büroda görev yapıyordum fakat hiç kimseyi tanımıyordum. Sadece iş gereği konuştuğum kişiler vardı. Pera olmakta bunu gerektirirdi sonuçta değil mi?
Önümdeki dağ gibi dosyalara göz ucu ile baktıktan sonra hızla müdürün odasına ilerledim yavaşça içeri girdim. Nedenini anlamadığım bir şekilde her gün takım elbise giyen, odasından hiç çıkmayan Serkan Bey'in odasını kısaca süzerken göz devirdim.+Bir sorun mu var efendim?
Gergin yüz hatları ile hiç bir zaman güldüğünü görmediğim görmekte istemeyeceğim bu adam benim müdürümdü. Yerinde gözüm vardı elbette ve kısa bir süre sonra da istediğimi alacaktım.
Ben ister ve alırdım. Ne bir engel ne de sorun umrumda değildi.-Bir çok sorun var Pera. Neden başına buyruk işler yapıyorsun? Neden olay yerine tek başına gittin? Hemde hiç bir güvenlik önlemi almadan burası ne? Dingonun ahırı mı?
Sakinliğimi korumaya çalışsam da gözlerim seğirmeye başlamıştı. Yeri ve zamanı hiç değildi. Derin bir nefes ile konuşmaya başladım.
+Sizi bilmem ama ben oraya bir daha olsa bir daha giderim. Neyim ben masa başında dosya dolduran stajyer mi? Ben buraya tırnaklarım ile geldim müdür bey. Sorarım size ne zaman bir hatam oldu?
Pişman değilim gittim çünkü seçtiğiniz kendini bilmez cinayet bürosu ekipleri dosyaların birini olay yerinde kayıp etmiş. Ne tesadüf onu almak için giderken katilin oraya tekrar uğraması benim için şans eseriydi benim bir suçum yok.-Pera yapamıyoruz seninle kafana göre hareket etmen herkesi riske atıyor yıllık izin kullan olur mu?
Ne dediğinin farkında mıydı bu adam? Amacına ulaşmak için herşeyi yapardım fakat kovulmaktan da nefret ederdim.
+Benden kibarca istifa etmemi istiyorsunuz değil mi?
Tepkisiz kalışı ile onayladığını belirten müdür beyin masasına doğru yaklaştım. Gülümseyerek silahımı ve kimliğimi masaya koydum.
+Görüşmek üzere Serkan bey...
Çantamı koluma taktım bürodakilerin saçma soruları ile uğraşmak istemiyordum. Hızlı ve temkinli adımlarla kendimi bürodan dışarı attım.
İstanbul'un kirli ama bir o kadar da kendine bağlayan kokusu ciğerlerime dolarken biraz soluklanarak ne yapmam gerektiğini düşündüm.
Belfü ile görüşmem gerekiyordu. Bu kız sürekli ölümleri mi görüyordu acaba salak kafam tabiki de ölümleri görüyor 2 yıldır tanıyorsun onu aptal mısın?
Beşiktaş'a doğru giderken bir yandan da belfü'yü arıyordum. 3 çalışta açılan telefon ile gülümsedim.+Yerin dibine mi girdin yine güzellik?
-Noldu algın?
+Kibarca beni cinayet masası işten kovdu
-Ne demek kovdu ciddi misin sen? Ne yaptın yine?
+Valla bir şey yapmadım ya başıma buyruk hareketler yapıyormuşum da falan filan.
O sırada omzuma çarpan beden ile elimdeki telefonum yere düşmüştü sabır dilercesine bana çarpan kişiye baktım.
+Görme sorununuz mu var acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VI AĞUSTOS
Actionİnsanın yaradılışında vardı kaybetmek, kazanmanın olduğu kadar. Beyin ve kalbin yıllarca süregelen bir savaşı vardı ortada. Duygular mı kazanırdı yoksa mantık mı? Ne yönde ilerlemeyi seçtiğimiz önemliydi aslında. Elimizden kayıp gidenlerin peşinde...