Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Saat 00: 18.
Elimde tuttuğum mavi ceket ve saat ile kumların üzerine oturuyorum, geride kalan tek kişi ben ve Jaebum.
Henüz onu arama fırsatım olmadığından nerede olduğunu bilmiyorum ancak yüzeye çıkan ilk kişi olduğu için kurtulduğunu zannediyorum.
Belki de yardım çağırmaya gitmiştir diyorum ama kim için, geride ölmeyi bile beceremeyen ben için mi?
Gülüyorum, delirmiş olabilirim biraz.
Ayağa kalkıyorum, jaebum'u bulmak istiyorum, savsak adımlarla her an düşecek gibi yürüyorum, ay ışığı denizin ortasına vuruyor, bizi paramparça eden o denize.
Ağaçlık alana geldiğimde, "jaebum!" diye sesleniyorum ama yine bir ses yok, az ilerde yolda düşürdüğü ayakkabısını buluyorum, bu belki de kurtulmuştur diyerek sevinmemi sağlıyor.
O tarafa ilerleyecekken yeniden gelen yüksek dalganın etkisiyle kumların üzerine düşüyorum, zaten bir kağıt parçasından farksızım.
Dalga bu sefer çok kısa sürüyor, geldiği gibi gidiyor, tek fark bu sefer almıyor, veriyor.
Gözlerimin önüne bir beden savruluyor, saçlarını görüyorum sadece, bu da tanımama yetiyor. Ayağa kalkmaya çalışıyorum ama yapamıyorum, zorluyorum kendimi, yanına gitmek istiyorum, onu da kaybedemem.
Düşe kalka yanına geliyorum, sırtından tutup korkarak kendime çeviriyorum, saçları yüzüne yapışmış, gözlerinin üstü kumla kaplı.
"Jaebum!" diyorum sarsarak, cevap vermiyor, ceketimi çıkartıp üstüne örtüyorum, sıcak tutmaya çalışıyorum, bildiğim kadarıyla suni teneffüs yaparak uyandırmaya çalışıyorum.
Farkında değilim hiçbir şeyin, sadece gözlerini açmasını istiyorum, zaten birazcık kendimde olsam parmaklarımın altında ki nabzının durduğunu anlardım.