01:30

627 96 79
                                    


Saat 00:30

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Saat 00:30.

Kucağıma bastırdığım bedenle beraber kumların üstünde oturuyorum, dudaklarım morarıyor, soğuktan titriyorum, daha çok sarılıyorum buz gibi olan arkadaşıma.

"Ne yapacağım?" diyorum saçlarını severek, "kimse kalmadı jaebum, hepsi gözümün önünde yok oldu, ne yapacağım?"

"Söz vermiştik, bana bunu yapamazsınız, yedimiz demiştik, böyle olmaz!"

Çığlık atıyorum elimi sertçe kumlara vurarak, hala kafayı yemiş olmamama şaşırıyorum, zira içimde bir şeyler çoktan koptu.

"Youngjae.." diyorum ağlayarak, "çok istemişti buraya gelmemizi, yarın dönüşte uğrarız demiştim ona jaebum, ama böyle olmasını istememiştim ki!"

Daha çok ağlıyorum, gözümün önüne bir bir fotoğraf kareleri düşüyor, gülüyoruz ama şimdi hiçbiri yok.

"Lütfen bunlar kâbus olsun." diyorum, "Lütfen uyanayım artık!"

Canım yanıyor, ağlamak bile ağır geliyor o an, gözlerim kapanıyor, ölüyorum belki de. Jaebum'un yanına uzanarak ay ışığına bakıyorum, "moonlight." diye mırıldanıyorum.

"Söylememi ister misiniz, çocuklar?"

Sessizlik vuruyor kulaklarıma, gülüyorum, "dinleyin." diyorum.

" I wanna make it so no one else can see you.

I wanna hide you in the moonlight so only I can see you.

I’ll gather all the memories of you and engrave it in the moonlight.

I want to color the night sky with you and me."

Şarkı bitiyor, ağlamaya devam ediyorum.

O kadar çok ağlıyorum ki gelen adım seslerini duymuyorum, bir kaç polis ve ambulans çoktan olduğumuz yere gelmişler.

Soğuktan titrediğimi fark ediyorlar, birisi üzerime battaniye vererek beni sudan çıkartıyor, jaebum'un siyah bir poşet içine konulmasını izliyorum, hayır diyecek gücüm bile yok.

Sessizce oturuyorum ambulansın koltuğunda, elime sıcak bir kahve veriyorlar, yere bırakıyorum.

Saat 01:00.

Dalgıçlar denizde arama çalışması yapacaklarını söylüyor, neler olduğunu anlatıyorum bir yandan da, omzumu sıvazlıyor biri, dokunuşundan kurtulup dışarı çıkıyorum.

Çocukluğumu koydukları siyah poşete ilerliyorum, her adımımda bir yıkım yaşıyorum içimde, yanına varınca açmıyorum, sadece bekliyorum.

Yanında olmak, delirmeden kalmanın tek yolu.

Saat 01:25.

Denizde bir hareklilik oluyor, üstümde ki örtüyü atıp o tarafa koşuyorum, belki diyorum, belki birisi hayattadır.

Koşuyorum, koşuyorum ve sonunda yanlarına gelince birisi tutuyor beni, bırakması için çırpınıyorum, itiyorum.

Dalgıçlar bir bir çıkıyor sudan, arkalarında beş tane cansız beden ile.

Olduğum yere çöküyorum, gidecek gücüm yok, hepsini kumların üzerine bırakıyorlar.

Bu öyle bir manzara ki canımı söküp alıyorlar sanki, altısı da gözümün önünde götürülüyor morg denen o yere.

Bir ben kalıyorum ay ışığının altında, "yapamam!" diyorum hayalimde ki yüzlerine, "tek başıma olmaz!"

Polisler ağaçların arasından yukarı çıkıyor, iyi bir fırsat diyorum, geri geri suya dönüyorum, "siz olmadan yapamam." diyorum bir kez daha.

Hafif bir dalga vuruyor vücuduma, gelecek olan büyük dalganın habercisi olduğunu anlıyorum, belki de ilk kez içten gülümsüyorum, "yedi ya da asla." diyorum ve kendimi suyun içine bırakıyorum.

Çok geçmeden gelen büyük dalganın bedenimi alıp sürüklemesine izin veriyorum, ölmek istiyorum.

Çünkü yedi ya da asla, yedi ya da hiç.

Biz böyle söz vermiştik.












izlediğim bir theory videosundan esinlenerek yazdığım kısa bir şeydi, saçma olmuş olabilir, kötü olmuş olabilir, affedin.

Okuyan herkese teşekkürler, iyi bakın kendinize.



moonlight/got7Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin