🍁Uyku🍁

20 0 0
                                    

Hayatım kış mevsimini andıran yalnızlık ve ölüm gibiydi. Ölümüm; ailemden en çok güvendiğim kişi tarafından. Babam tarafından, ansızın verilen kararla bana sunulmuş, cevap veremeden onaylanmıştı.

Ölümümün hükümü o kadar ağırdı ki, bunu gelinlik gibi süsleyip üstüme giydirdiler. Dar veya bol olup olmadığını bir kez bile sormadan sadece 'çok güzel olmuşsun' dediler. Son baharda; ağıçdan düşmek üzere olan son yaprağı, kopartıp yok ettiler. Süzülerek düşmeme bile izin vermeden, yok ettiler.

Küçük bir Ceylan yavrusunu, Ormanın en tehlikeli Aslanına yem ettiler. Yardım istedim, sesimi kestiler. Karşı gelmeyi denedim, diz çöktürdüler

Elime verilen evlilik cüzdanına bakıp, derin bir iç çektim. Ben artık 'Lee' soy ismin değil de 'Kim' soy ismini mühür olarak taşıyordum.

"in artık aşağı!"

Tae'nin sesiyle irkilip elimdeki cüzdanı gelişi güzel valizimin içine atıp kapattım. Ailemin zoruyla Azrailimle bir haftalık balayına gidecektim.

"beş dakikan var! Eğer beş dakika içerisine yanımda olmazsan o valize sokarım seni!"

Korkuyordum bu adamdan, hemde deli gibi. Hızlı adımlarla valizimi arkamdan sürükleyerek merdivenlerden inip, yanında bittim. Yüzüme dahi bakmadan arkasını dönüp dışarı çıktı. Elimi kaldırıp tam vuracakmış gibi sıktığımda Tae'nın sesiyle irkildim.

"kırarım kafanı! Yürü!"

Bu adamın arkasında gözü mü, vardı? Nereden seziyordu böyle şeyleri? Arabanın yanına, paytak adımlarla yürüyüp Yeon Tae yanında durdum. Elimde ki valize bakıp, gözünde ki gözlüğü çıkartıp bana baktı.

"davetiye mi vermem lazım? Koysana bagaja!"

Dudaklarımı bir birine bastırıp, bagaja doğru yöneldim. Kapağı açıp ölü gibi ağır olan valizi kaldırmaya çalıştım, ama gücüm yetmiyordu. Benim bu çelimsiz halimi görüp kafasını iki yana salladı. Sinirle bana doğru gelip, tek bir hamlede kaldırıp bagaja yerleştirdi.

Bagajın kapağını sertçe kapatıp, ellerinde ki toz tanelerini çırparmış gibi, bir birine sürtüp omuzuma omzunu vurdurarak yanımdan geçti.

"teşekkür ederim"

Sözümle duraksadı. Kafasını hafif bana çevirip, önemli değil dercesine hafifçe kafasını eğip, yerine ön koltuğa yerleşti. Hızla ben de yerime geçip, uzun yol olacağı için küçük yastığıma sarılıp gözlerimi kapattım.

.

.

.

Hafif sarsıntıyla yumuşak yatağa temas eden bedenimle, gözlerimi araladım. Tae'nin siyah halkaları, benim gözlerimi çepeçevre sardığında, kalbim hızlandı. Bana doğru eğilip burnunu, burnuma sürtüp alnını alnıma yasladı. Tepkisiz bir vaziyette ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışıyordum, zihnimin içinde.

"T-Tae"

Sıcak nefesini yüzüme vurdurarak kadifemsi sesiyle, tüylerimin diken diken olmasına neden oluyordu.

"efendim"

Şuan ki davranışını anlamazken, kısık çıkan sesi beni titretiyordu. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam?

"ne y-yapıyorsun?"

Sesim ve nefesim bir birine dolanıp, tökezlememe neden oluyordu. Bu durum beni mahvediyordu.

"karıma dokunuyorum, incelerken nasıl bir diyarlar sahip olduğunu öğrenmek, tatmak istiyorum"

Öğrenmek mi? Tatmak mı?

"n-n-nasıl?"

Hızla kafamı kaldırmaya çalıştım ama onun kafası bunu engelliyordu. Kaldırdığım kafamı hızla yastığa bastırıp, kiraz kadar kırmızı dudakları benim korkudan solgunlaşan dudaklarımı esir aldı. Ben altında çırpınırken elleriyle üstümde ki tulumun fermuarını açmaya çalışıyordu.

Tae fermuarı açmaya çalıştıkça, ben geri kapatmaya çalışıyordum. Dudaklarımdan ayrılıp bileklerimi kavrayıp başımın ucunda birleştirdi. Tek eliyle bileklerimi sıkıca tutarken diğer eliyle tulumumu üstümden çıkartıyordu. Karşısında iç çamaşırlarımla kaldığımda, beni süzüp bir anda gülmeye başladı.

Neye gülüyordu bu adam?

"bırak beni! Hem ne gülüyorsun sen!"

Dudaklarını ısırıp yaladı. Şişmiş dudaklarını, dudaklarıma bastırıp gülerek tekrar bana baktı.

"iç çamaşırlarını, özenle mi seçtin?"

Kafamı kaldırıp iç çamaşırlarıma baktım. Ne varmış diye.

"evet, küçük pandacıklar çok sevimli duruyorlardı. Hem sen ne demeye beni öpüyorsun!"

Sözümün üzerine dudaklarımı bir kez daha öpüp üstümden kalktı. Bunu fırsat bilip kalkacağım zaman, eliyle alnıma baskı yaparak tekrar yatırdı. Bu adamın kafamla ne alıp veremediği vardı! Üstüne giydiği Sweatshirt bir hışımla çıkartıp belimden kavradığı gibi göğsüne çekti beni. İnce pikeyi kaldırıp üstümüze örttü.

"uykum var, yol boyunca uyudun sıra bende"

Kafamı kaldırdığımda burnum çenesine değiyordu. Güzel kokusu içimi sarıp, rahatlatıyordu beni.

"dinlenmem lazım, akşam oynarız seninle"

Gözlerimi kırpıştırıp anlamsız bir şekilde Tae'a baktığımda gülümsedi.

"ne oyunu?"

Bu sefer kahkaha attığında, bana sıkıca sarılıp kafasını boyun girintimin arasına sokup, bacaklarımın arasına yerleşip üstüme çıktı.

"Tae çok ağırsın, kalk üstümden"

Ses vermediğinde, nefes alışlarım zorlaşmaya başladı. Aniden yerlerimizi değiştirip üste beni çıkarttı.

"böyle daha rahat, daha demin bir iskeletin üstüne çıktım sandım. Young çok zayıfladın"

Kafamı kalbinin üstüne koyup gözlerimi kapattım.

"kaderimin bedeli, üstüme çöktü... yorgunum"

Belimde ki kolları beni kendine iyice çekip burnunu saçlarımın arasına gömdü. Bir birine düşman iki insanın, böyle sarmaş dolaş uyuması ne garipti. Uzaktan biri görse, bizi bir birine deliler gibi aşık yeni evli çift sana bilirdi.

Ama aslı böyle değildi. Dışının güzel olduğu kadar, içi güzel değildi.
Ben ona mecbur bırakılmıştım, ondan başka kimsem kalmamıştı. Tae'nın geniş vücuduna sarılıp, toprak kokan kokusuna bıraktım kendimi. Hayatın zalimliğine boyun eğmek zorunda kaldığım için özür dilerim anne...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 28, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

🍁P̷R̷İS̷O̷N̷E̷R̷🍁Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin