p2

646 79 29
                                    

PAULO JACQUEELİNE

Evdeki soğuk hava esintileri gözlerimi üşütecek kadardı.Beyaz döşenmiş evde rahatsız edecek kadar bile renkli bir şey yoktu.Birden daha önceki tanıtım formunda 'onun kör olduğunun' yazdığını hatırladım.İlk düşüncem beni ürpertti.

Bayan Mary'le tanıştım, yorgun gözükmesine rağmen hala gençti.Beni salona götürdü, 

O'ydu.

Alanis.

Melekleri ürpertecek kadar.

Beyaz koltuğa uzanmış elindeki kumandayla, hala salonun düzenini bozmayan beyaz bir televizyonu yönetiyordu.

Bayan Mary'nin gözlerine şaşkınlıkla baktım.

"O Şey..."

"Sorun yok." diyerek gülümsedim.Ekru ahşapların uzandığı iki ufak basamağı inerek, koltuğa oturdum.

"Ben Paulo." diyerek suratına baktım.İnce hatları ve beyaz teni melekleri dahada kıskandırıyordu.Kapalı gözlerinden kirpiklerini süzdüm.Gözlerini açmıyordu, oysa tanıtımında görme merkezine alınan darbeye dayalı olarak körlük yazıyordu.

"İtalyan erkeklerini sevmem.Ayrıca bakıcıyada ihtiyacım yok."

Meleklerin kanatlarını tek tek kopartacak kadar.

Kumandayı sert bir şekilde bırakarak kalkmaya çalıştı, dengesini bulduğunda dayanağını arıyordu.Kazanın kırıkları hala üzerindeydi.Elleri koltuğun etrafında amaçsızca dolaştığında pest etti.

"Lanet olsun!" dedi ve sağlam ayağıyla bir tekme geçirdi koltuğa.Bayan Mary ve ben ona doğru koştuk.Kolundan tuttum, kirpikleriyle karşı karşıya kaldım, sıcak nefesi yüzümü yalayıp geçti.Sertçe kolunu çekti ve Mary'nin uzattığı dayanağı alarak, kırık ayağının üstüne çok basmadan ilerledi.

Hızlı adımlarla yanına gittim.

"Sadece annem İtalyandır.Ve bu kadar sinirle bir bakıcıyı kaçırabileceğine inanıyorum, bu yüzden bakıcı değilim."

O izin vermeden koluna girerek, aramızdaki mesafeyi kapattım.Hafif siyahtan kahverengiye dönmüş düz saçları, kısa kollu tişörtümden açıkta kalan kollarıma değiyordu.Kapının yanındaki merdivenden onun çıkmasına yardım ediyordum, tabii biraz ittirmesiyle ondan uzaklaşarak.Suratını inceliyordum, dudaklarına dokunuyordu bakışlarım.

Daha önce bu kadar güzel birine gönüllü olduğumu hatırlamıyordum.

"Sen bana ne yapabilirsin? Anca yaşlı teyzelere kız arkadaşlarını anlatmış, huzurevinde haftasonları kitap okumuşsundur.Annemle babam bana katlanamadıkları için seni tutmuşlardır ama ben seni istemiyorum.Beni anlamayacağını biliyorum, bu kadar saf olma."

Uzun beyaz koridora çıktığımızda, bu sözlerinin ardından dayanağının ucunu ayak parmaklarıma bastırdı.Öfkeden hissetmiyordum, ama gidemiyordum.

İstemeyen birine yardım etmek istemeyerek ve canlarını cehenneme sayarak bu evden çıkamıyordum.

"Odan hangisiydi?"

"Ah! Kör bir kıza, sağır bir bakıcı! Ne kadarda hoş."

"Belkide tek tek bakmalıyım, bekle burda." dedim.

Ondan uzaklaştığımda aklımda kalan, sinirden gerilmiş göz hatları, nefes alırken inip kalkan göğsü, burnu ve saçlarıydı.

Bir iç çektim.Ve kafamı eğerek ilk odanın kulpuna uzandım.

"Üç." dedi.

Yanına giderek ona uzandım ve kendini gerilettikten sonra yanımdan ilerledi.

Odanın kapısını açtım.

Siyahtı.

Griydi ve kırmızı ufak eşyalar serpilmişti.

Odaya girdikten sonra, dayanağını fırlattı duvara."Lanet olsun! Lanet olsun! Lanet, lanet, lanet! İstemiyorum defol, İstemiyorum!" Bağırmaya başladı, yorganını çekiştirdi ve bulabildiği bir kaç parçayı daha fırlattı.Kırmızı cam kırıklarından onu uzak tutmak için, ellerini beline sararak onu bedenime bastırdı.

Bağırarak çırpınıyordu.

"Alanis!" dedim.

Sesim yüksek çıkmıştı, duvarları dolduracak gibi.

Çırpınmayı durdurdu."Lütfen!" diye bağırdı aniden, son bir kez.

Mary'le onu yatağa zor yatırıp, sakinleştiricilerini verdik.Sonra takipte kalıp mutfağa indim.Amerikan barının bir taburesine oturdum.Mary bir şeyler hazırlıyordu.Yorgun gözlerine ve solgun yüzüne baktım.Üç ay önce böyle olmadığını tahmin edebiliyordum.

Mary önüme bir kupa koydu, içinden sıcak dumanlar çıkan.

Parmaklarımı ağızlıkta dolaştırdım.

"Onu bırakma."

dedi.Kafamı kaldırdığımda gözlerimiz buluştu.

"Bırakmayacağım."

Onu anlayabiliyordum.Eğer istemezse ve bende onun asabiyetini neden gösterip ayrılırsam, ta ki psiikolojik tedavilerin sonucunun olumlu olduğuna dair rapor alana kadar başka bir kampanyaya başvuru yapamazlardı.

Ve bayan Mary artık yorulmuş gibi gözüküyordu.

"Bir ailen yoksa burda kalabilirsin." dedi.Bir yudum aldım, sıcak çay iliklerime işliyordu.

"Hayır.Aslında bir ailem var.Sizi böyle düşündüren nedir?"

"Bir eksikliği yada ilgiye ihtiyacı olan kişiler gönüllülük programlarına eğilim gösterir.Ya da kalbinin bir köşesinde yüzleşmekten çekinmediği özlemleri olan birileri ve bazende istisnalar olur."

"Ben bir istisna oluyorum bu durumda.Ayrıca görüşlerinizede pek katıldığım söylenemez, eleştiriye açık yanlarıda var."

"Doğru olduğunu iddia etmiyorum ki." dedi.Ve arkasını dönerek eline aldığı havluyla bardakları kurulamaya başladı.

Çay yudumları içime akarken, hala kararsızlığın çöküntüleri üzerimdeydi.Ama gidemiyordum, ve sanırım artık gidemeyecektim.

"Sürekli sinir krizleri geçiriyor.Dylan genellikle akşam 9'a kadar işte olur, çoğu zaman izin alıyor ve onunla beraber ilgileniyoruz.O günün kalıntıları hala onun üzerinde, omuzundaki yükleri hafifletmeye çalıştıkça bizi kendinden uzaklaştırmak istiyor.Artık daha asabi, eve gelen ve onu görmek isteyen insanları sevmez."

"Bunu anlamak oldukça zor."

"Biliyorum ama artık dayanamıyordum ve yardıma ihtiyacımız vardı.Çok çeşitli yardım almayı denedik hepsini reddetti, ama denemeye devam ediyorduk ve bu programlara başvurduk işte."

diyerek havluyu astı.Karşımdaki tabureye oturdu, kupanın yanındaki elimin üstüne kendi sıcacık ellerini koydu.

"Biliyor musun? Üniversite 2. sınıftaydı.Neyse ki sınav zamanı geçmişti kazadan önce.Mezun olabildi, ama pekde sevindiğini sanmıyorum."

Sıcak gülümsemesi yayılırken bir damla düştü gözlerinden.Gözlerine baktım,

"Ona yardım etmek istiyorum."

ParçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin