üçüncü bölüm

305 31 170
                                    

|dert ortağı|

11 Mart, 1789 günü öğlen sularıydı. Doğu Britanya halkı, yoğun iş günlerindeydiler. Çiftçiler ekinleri ekiyor, anneler ev işi yaparken ayaklarına dolanan çocuklarına laf yetiştiriyor, 15 yaşlarındaki gençler, çıraklıklarına yakışır şekilde ustalarının peşinden koşuşturuyorlardı.

Doğu krallığının şatosundan, upuzun, altın renkli, parıl parıl borazan şeklindeki aletten bir duyuru yayınlanmak için hazırlanılıyordu.

Kraliyet habercisi, tüm halkı haberdar etmek için borazanın başına geçmişti. Yılda nadiren 1 veya 2 kez çalışan bu alet; halkı heyecanlandırmış, genç kızlar eteklerini sallaya sallaya birbirlerine imalı bakışlar atıp yakışıklı prensi çekiştirmeye başlamışlardı bile (genç prense kimin daha çok yakıştığını veya prensin iç çamaşır rengini hınzırca münakaşa ederlerdi).

Ban, bankta oturmuş gazete okur iken, ağzındaki kürdanı yere fırlatmış, dikkatini şatoya yönlendirmişti.

"Doğu Britanya'nın sevgili vatandaşları, bugün prens hazretleri genç Albert ve Batı Britanya'nın prenses hazretleri genç Elizabeth'in düğün günüdür. Kraliyet ailesi, tüm halkı bu mutlu günde görmek ister. Herkes saat 20.00'da şatoya davetlidir."

Kırmızı formalı, uzun kıvırcık, kumral saçlı kraliyet habercisi duyurusunu paylaştıktan sonra geri çekildi ve gözden kayboldu.

Düğün haberinden sonra, taş zeminli sokaklar dolup taşmış, insanlar düğün için kargaşaya girmişti bile. Ban ise hiç yerinden kımıldamayıp, 'pfft-' diye göz devirip gazetesini okumaya geri döndü.

Akşama doğru sokaklar süslenmiş, kraliyet askerleri tüm şehri kısa süre içinde şenlik havasına sokmuştu. Evlenme yaşı gelen genç kızlar en süslü halleri ile şatoya gidiyor, cazibeli halleri ile eteklerini sallaya sallaya dolanıyorlardı. Çeşit çeşit yiyecekler ve içecekler ile halkın erişemeyeceği lüksteki gıdalar ile donatılmış sofralar cömertçe kurulmuştu.

Ban, ellerini cebine sokmuş, upuzun şatonun duvalarına asılmış kırmızı bayrakları seyredururken, girişteki askerleri denetiminden kaçarak geçti. Bedavaya içki bulup, karnımı doyururum, düşüncesi ile yüzüne kocaman çapkın bir gülümseme yerleştirdi.

Saat 19.58 idi ve 2 dakika sonra, prens ve prenses halkın karşısına çıkacaktı. Gürültülü şatonun bahçesinde halk, heyecanla bekliyorlardı. Herkes güzel vakit geçiriyor, şarkılar eşliğinde çoktan sarhoş olan kilolu orta yaşlı adamlar dans ediyorlardı. Halk, düğünleri severdi; hep böyle festival havasında olurdu.

Ban, birasını tazelemek amacıyla fıçıların olduğu tarafa yönlendirmişti adımlarını. Sarhoş değildi, bugün bu kalabalık içinde hiç olmak istemiyordu. Birasını tazelerken, prens ve prensesin geldiğinin habercisi olan o ses duyuldu ve tüm herkes sesini kesti.

Prens ve prenses gelir iken konfetiler patlıyor, herkes elleri kızarana dek alkışlıyordu. Yakışıklı Prens Albert, koyu kumral saçlarını yan yatırmış, bebeksi esmer yüzü ile güler yüzünü ortaya koymuştu. Bembeyaz, pırıl pırıl, jilet gibi takımının içerisinde çok asil idi.

Prenses Elizabeth ise bembeyaz uzun saçlarını aşağıdan topuz yapmış, sağ gözünü kapatan kahküllerinin yanı sıra masmavi gözleri parıldıyordu. Yüzünde utangaç bir ifade vardı ki üzerindeki gelinliğine yakışır şekilde bir masumiyeti vardı.

Kırmızı upuzun halıda yürüyorlar, birlikteliklerini resmi bir şekilde birleştirmek adına konsepte uygun beyaz çiçekli uzun masalarına gidiyorlardı. Küçük masanın üstünde tek kocaman bir çiçek demeti vardı. Bu küçük masa, 5 karış yüksekliği olan platformun üstünde idi ve arkasına arka plan yapmışlardı tül ve çiçeklerden.

günah birası | ban • meliodasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin