1. bölüm: "hapis"

3.6K 215 252
                                    

sıkıca kapattığım gözlerimi kalın ama bir o kadar da yumuşak olan, kaynağını anımsamaya çalıştığım sesten çıkan melodilerle yavaşça açtım.

"uyanmışsın, sonunda!"

boğazımı temizlemek için öksürdüm. "çözer misin, beni? lütfen.. ellerim çok acıyor.."

"yaramazlık yapıyorsun, bu yüzden olmaz. ama gözlerinin bağını açabilirim." damarlı, ince ve uzun elleri gözlerimin üzerinde gezindikten sonra göz bağının ensemdeki bağ yerine gitti ve bir - iki hareketle bağı çıkarıp attı. "gözlerin kıpkırmızı olmuş, ağladın mı sen?" yüzümü avuçları arasına alıp burun ucuma öpücük kondurdu.

"burada rehine hayatı yaşayan sen değilsin." diyerek ona göz devirdim ve yerimde huzursuzca kıpırdandım. saatlerce hareketsiz bir şekilde bağlı olarak durmam, vücuduma ağrılar girmesine neden olmuştu. "birkaç dakika olsun, çözemez misin cidden? söz veriyorum uslu durup kaçmaya çalışmayacağım." yalvaran kırmızı, şiş gözlerimle ona bakıyordum.

üzerimde bir müddet bakışlarını gezdirdi, beni uzunca bir süre süzdü ve daha sonra ellerini vücudumdaki bağlı iplerin düğüm yerine götürdü. "sadece on dakika." ipi çözerken ona defalarca teşekkür etmiştim. bu oldukça ironikti. sonuçta ben onun rehinesiydim ve iplerimi çözmesi sürecinde teşekkür etmem fazla saçmaydı.

ağzımdan ufak bir kıkırtı kaçmasıyla, bakışlarını bana kitlemesi bir oldu. "ne oldu?"

"hiç, sadece hâlime gülüyorum."

ipin düğümünü çözdükten sonra hızlıca bir kenara fırlattı ve sandalyeden kalkmam için bana elini uzattı. "yani, kim bilebilirdi bir ruh hastası olduğunu?"

ayağa kalktım ve uzun süre hareketsiz kalan eklemlerimi hareket ettirmeye çalıştım fakat yumuşak ellerin aniden bileğimi kavramasıyla hareketlerim kısıtlandı. "bileklerin kesilmiş, pansuman yapmalıyız." onu iterek yolumdan çekilmesini sağladım. beklenmedik itişim ile hafif sallanmıştı ama hâlâ çivi gibi yere çakılmışa benziyordu.

"canının yanmasını istemiyorum."

günlerdir birikmiş olan sinirim ve ortamdaki tuhaflık ile birlikte içimdeki kahkahayı daha fazla tutamayıp saldım. "umarım ironidir."

yalandan gözlerimi silip ona baktım, ruhsuz bir insan gibi bakışlarını yere sabitlemişti. "ben ciddiyim. seni seviyorum, bu yüzden canının yanmasını nasıl isteyebilirim?"

benim az önce bağlı olarak bulunduğum sandalyeye oturdu; burada bulunan tek nesne oydu. "yaklaşık bir aydır canımı yakıyorsun, bilmem farkında mısın?"

"sana zarar gelmemesi için yapıyorum bunu, neden anlamıyorsun?!"

"çiçeği kökünden koparırsan, ölür!"

sandalyeden kalkıp yanıma geldi ve belimi kavrayarak arkamdan sarıldı. "sen çiçek değilsin.." çenesini omuzuma yasladı, ardından burnunu enseme gömerek derin bir nefes aldı. "..ama bir çiçek kadar güzel kokuyorsun." belimdeki ellerini, ellerimle çözdüm ve onu bir kez daha ittim. bu sefer ne sallanmıştı, ne de yerinden kımıldamıştı. "biraz yürümem lazım, önümden çekilir misin?"

söylediğimin aksine beni duvarla kendisi arasına sıkıştırmıştı. "bu kadar fazla yakınlaşma!" bir eliyle yüzümü kavradı, diğer eliyle de belimi. "sana diyorum." ardından belimden tutarak beni kendine çekti ve bastırdı. "sana sıkıca sarılmak istiyorum ama bunu hâk etmiyormuşsun gibi geliyor bana."

dudak büktüm ve kendimi ondan uzaklaştırmaya çalıştım. "bana sarılmanı istemiyordum, tam isabet." gülüp gözlerini kısarak bakışlarını gözlerime kilitledi. çenesi kasılmıştı ve bu kesinlikle güldüğü için değildi. "ölümüne kıskanıyorum seni; bu benim elimde olan bir şey değil. birilerinin seni görmesi fikrinden o kadar çok nefret ediyorum ki, böyle birilerini boğasım falan geliyor. ya da bıçaklayasım, dövesim, işkence edesim.."

"sen hastasın. bunu kabullenmek yerine beni yanında tutup, ikimizi de mahvetme çabalarına devam ediyorsun."

bir ritim eşliğinde dili ile dudaklarını ıslattı. şu an seksi görünüyordu ama ne kadar seksi görünürse görünsün, asla onu arzulamayacaktım. bana kötü şeyler yapan, özgürlüğümü kısıtlayan kişiden hoşlanmaya başlamam, söylediğim sözlerdeki tutarsızlığımın ve hastalığımın başlangıcının habercisi olacaktı. iğrenç.

"seni, nefes alan her varlıktan kıskanıyorum."

"buradan kaçmanın bir yolunu bulacağım, o zaman kıskançlığını iliklerine kadar yaşatacağım."

belimdeki elini serbest bırakıp, çenemdeki diğer elini kendi çenesine götürdü ve çenesini sıvazladı. daha sonrasında saatine bakarak, "on dakikan doldu, yerine geç." dedi ve az önce fırlattığı ipi yerden aldı. ipi elinde bir müddet inceledikten sonra yere doğru şaklattı ve masum bir çocuk gibi bana bakarak konuştu: "beni tehdit etmenin cezası neydi, jungkook?"

Othello ;; taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin