2. bölüm: "cezadan kaçış"

2.4K 184 118
                                    

ceza geceleri burada kalmaktan nefret ediyordum. dışarıdan gelen, sonu olmayan sesler işitiyordum; iğrenç ve kurumuş kan ile harmanlanmış cesetlerin kokusunu alıyordum. koku burnumun direğini sızlatıyor, midemi bir hayli bulandırıyordu.

"tanrı'm, böyle bir yerde gebermek istemiyorum."

taehyung'un laflarının altında kalıp, susmayı başaramıyordum ve bu başarısızlığım beni cezalandırılmaya, burada lanet bir gece geçirmeme sebep oluyordu. çenemi kapamayı öğrenmeliydim.

"hyung, söz veriyorum bir daha tehdit etmeyeceğim!"

olabildiğince nefesimi tüketmemeye çalışsam da, 'taehyung beni duyar' umudu ile ara sıra ona sesleniyordum. "lütfen, al beni buradan.. ne istersen yapacağım!"

etrafta alışıldığın dışında ses yoktu. ya taehyung beni duymuyordu, ya da umursamayı tercih etmiyordu.

"kim taehyung, çıkar beni buradan!"

kapıya yakın olarak düşündüğüm bir yerden tıkırtı işittim. "black swan?" biri bu iğrenç, nemli yerin kapısının kilidini açmaya çalışıyor gibiydi. uzun uğraşlar, derin nefes alışlar ve verişlerin ardından kapının açılma sesi 'klik' duyuldu ve içim rahatladı. "vicdanlı biri olduğunu biliyordum, teşekkür ederim.." diye fısıldadım simsiyah boşluğa doğru. fısıltımın ardından kulak tırmalayıcı bir kahkaha yükseldi: "en azından yakışıklı çocuksun, espri yeteneğin olmasa da olur."

benimle konuşan kişiyi tanımıyordum, daha önce sesini de duymadığım birisiydi. "sen de kimsin?" sandalyede ipleri çözebilirmişim gibi boş yere çırpınışımın ardından bir kol bana uzandı ve bedenime beni sabit tutmaya yetecek büyüklükte bir güç uyguladı. "yüksek notamı duymak istemiyorsan, kim olduğunu açıkla. böylece evi ayağa kaldırmamış olurum."

ellerimdeki ve vücudumdaki ipler çözülüp yere düşünce göz bağımı açtım. odanın içi zifiri karanlıktı ya da benim gözlerim henüz karanlığa alışmamıştı. "deneyebilirsin, umurumda değil." kafamı sesin geldiği yöne çevirdim. "burada seni duyan birinin olacağını mı sanıyorsun, aptal?" elimi öne doğru uzattım ve boşluğu, konuşan kişiyi yakalamak istercesine avuçladım. "taehyung beni duyabilir."

"hayır, duyamaz." bu her kimse tereddütsüz konuşuyordu. "buraya seni almaya geldim."

"kim olduğunu söylemediğin sürece, seninle bir yere gelemem."

lafımın ardından bir süre sessiz bekledi, bu sürede gözlerim karanlığa alışmıştı. az da olsa onu görebiliyordum. keskin yüz hatları vardı ve boyu fazla uzun sayılmazdı. hatta benden kısaydı. "buna mecbursun, tabii öldürülmek istemiyorsan."

duyduklarımla tüylerim diken diken olmuştu, saçmalıyor olabilir miydi? "taehyung'un beni öldüreceğini sanmıyorum, ya da öldürteceğini." bir kulak tırmalayıcı kahkaha daha attı. "gerçekten onun seni sevdiğini düşünüyor olamazsın." yanıt vermedim, o da vermedi. birkaç adım attı, nereye gittiğini göremiyordum. ardından ağzından beni kınarcasına ses çıkardı. "tch tch, çok acizsin. acıyorum sana, bu yüzden seni kurtarmak istemiştim."

"böyle bir psikopatın elinden kaçmak kolay olmamalı. bunu nasıl yapacaksın?"

"bu evin her karışını biliyorum, o yüzden hiçbir sorunla karşılaşmayacağız. tabii bir an önce hareket edersek.."

gözlerimi sıkıca kapatıp, ellerimle şaşaklarıma hafifçe masaj yaptım. "burada iyice zaman kavramımı yitirdim. saat kaç ve hangi ayın hangi günündeyiz?"

elini omuzuma koymasıyla korkuyla irkildim. "ürkütmek istememiştim, sakin ol." yediğim kemerli dayaklardan ötürü bende refleks olarak kalmıştı bu irkilme. "tamam, sorun yok. zamanı söyle artık." elimi onun elinin üzerine koyup elini omuzumdan ittim. bana bir daha dokunmasını istemiyordum. "27 ocak, 22.46."

"yaklaşık bir aydır bodrum gibi bir yerde özgürlüğüme el konulmuş şekilde mahkum ediliyorum. sanki gerilim filminin içindeyim.."

ikimiz de uzun süre sessiz kaldık ve büyülü sessizliği bozan ilk ben oldum. "beni arayan soran oldu mu?" nefesini sıkıntıyla dışarı verdi. "buradan çıkmamız lazım, hadi! yolda konuşuruz." elini bana doğru uzattı. buradan kurtulmak istiyor muydum? evet. taehyung'dan uzaklaşmayı seçecek miydim? yine, evet. peki benim sorunum neydi? neden bana uzattığı elini tutamıyordum?

"sinirlerimle oynuyorsun, aptal." belimden sertçe kavrayıp beni uzun süredir oturduğum sandalyeden kaldırdı ve bacaklarıma eliyle destek yapıp beni kucağına aldı. "sen canına susamışsın ama ben buna göz yumamam, gidiyoruz."

Othello ;; taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin