5

12.8K 981 494
                                    

~ Keyifli okumalar ✨

İnsanların sürekli bir şeylere yorum yapma hakkını kendinde bulması oldukça sinir bozucu bir durumdu. Kendi hayatları dururken hep başkalırına yorum yaparak bomboş yaşıyor olduklarını düşünüyorum. Sevgisiz, ilgisiz olan insanlar başkalarının işine burnunu sokmayı seviyor gibi görünüyorlar.

Biz parkta otururken Tae ve Jin'e laf atan bir grup gereksiz sinirlerimi alt üst etmişti. Arkadaşlarım olması bir yana, hiç tanımadığı iki insana sırf birbirlerini seviyorlar diye hakaret edilmesinin mantıklı bir tarafını kesinlikle görmüyordum. Sevgiyi iki bacak arasında sanan tipler eş cinsel insalara laf edince komik ve iğreti duruyor benim gözümde.

Laf atan çocukların üstüne atlamış kavgayı başlatmıştım. Aslında kavgacı bir insan değildim, hiçbir zaman da olmadım ama söz konusu sevdiklerim ve hassas noktam olunca kendimi tutamamıştım. Ve sonuç olarak dudağımdaki yara ve yüzümdeki hafif çizikle Tae'nin evinde olaya gülüyorduk.

"Jimin, ufacık şeysin 2 metre adama nasıl atladın sen öyle"

"Valla o sinirle uçtum sanırım bilmiyorum"

Gülmelerimize devam ederken acıyan dudağımla gülmeyi kesip yanıma gelen Yeontan'ı kucağıma aldım.

"Bu olay yüzünden kendinizi üzmeyin ama tamam mı. Hele ki sen Tae."

"Alıştık artık Minnie endişe etme"

Jin hyung bana gülümserken ona karşılık verdiğimde Tae'nin yüzüne baktım suratı hafif asık görünüyordu. Jin hyungun aksine o böyle şeylere daha fazla takılıyordu.

"Taetae'm, baksana bana bir"

Kafasını kaldırmadığında yanına gidip ellerimi çenesine koyarak bana bakmasını sağladım. Gözleri dolu doluydu dokunsam ağlayacak gibiydi ki zaten öyle de oldu. Yanına oturup kollarımı boynuna doladığımda o da direkt belime sarılıp çenesini omuzuma dayadı.

Çok geçmeden ağızından kaçırdığı hıçkırıkları kalbimi sızlatırken, Jin hyunga baktım. Söylenen hakaretlere değil de Tae'nin ağlamasına dolan gözleri en iyi arkadaşımın ne kadar çok sevildiğini gösteriyordu.

İnsanların, onlara bunu yaşatmaya hakları kesinlikle yoktu. Jin hyungun, Tae ağladığı için kendisini suçladığını adım kadar biliyordum. Tae'nin saçlarını sevdiğimde hala Jin hyungu izliyordum, gözünden düşen iki damla yaşı elinin tersiyle silerken güçsüz çıkan sesiyle Tae'ye seslendi.

Tae benden ayrılıp yavaşça Jin hyunga döndüğünde onları yalnız bırakmam gerektiğini anlayıp, telefonumu alıp evden çıktım. Yalnız kalıp konuşmaya ve birbirlerinin yaralarını sarmaya ihtiyaçları vardı.

Tae'nin evi bana pek yakın değildi bu yüzden bir taksiye binip evime gelebilmiştim. Kapımı açıp içeriye girdiğimde kartopumu benim odamdan salona geçerken gördüm ve gülümseyerek içeriye girdim.

"Güzel kızım. Canın çok mu sıkıldı."

Konuşarak oturma odasına vardığımda direkt Tokyo'yu kucağıma aldım. Beyaz tüylerini sevip öpücükler kondururken o da sevmem için bana sürtünüyordu. O sırada zil sesiyle beraber titreyen telefonum saadetimizi bozmuştu.

Cebimden telefonumu çıkarıp arayan kişiye baktığımda kaşlarım istemsizce çatıldı. Ama daha fazla bekletmeden açıp kulağıma götürdüm.

"Jungkook?"

"Jimin kusura bakma rahatsız ediyorum müsait miydin?"

"Evet müsaitim bir şey olmamıştır umarım"

Tokyo | Jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin