18: tell me the lie

5.7K 654 256
                                    

California.
13.07.2018,
Saat, 20:40

Yalan söyle.
Kandır beni, umut
verme yeniden.

Doğruları duymak ister miydim? Yalan söylemesi beni üzer miydi? Hangisi için nefesimi keserdim, ona bakarken kesildiği gibi? Söyle bana Tanrım, şimdi hangisi olsa yarınım aydınlığına kavuşur ki?

Şarkının kıvrak ritminden uzaklaştıkça kalbimin sesi kulaklarıma daha da net geliyordu. Öyle yüksekti ki, önümde yürüyen Jungkook bir saniye durup kulak kesilse bile neler söylediğini kağıda dönebilirdi.

Bu yaptığımda doğru değildi, yaptığım diyet her şey gibi. Neden ona sadece hayır diyemiyordum? Bir yaşanmışlığımız yoktu, ona bu denli bağlı olmam normal değildi. Belki de benim başıma gelen şey genç kızların hayallerini, erkeklerin kabuslarını saran şeydi. İlk görüşte aşk.

Ada'nın arkasındaki iskeleye doğru yürürken ellerimi omuzlarıma sardım. Hava soğuk değildi fakat üzerimdeki elbisenin doğru düzgün kapalı olan bir yeri olmadığı için titremeden edemiyordum. Yamacımdaki deniz güldü halime; içte içe istemesem bile kaçamak kaçamak ona baktığım bu saf halime. Rüzgar saçlarımın arasında cirit attı, şimdi her şey benimle alay ediyor gibiydi.

Jungkook kalabalıktan yeterince uzaklaştığımıza kanaat getirdiğinde adımlarını sonlandırdı ve ellerini pantolonunun ceplerine sokarak bana doğru döndü. Birbirimize çok uzaktık.

Etrafıma bakarken, "Evet?" diye söze başlayan ben oldum. "Benimle ne konuşmak istiyorsun?"

Deniyorum, gerçekten onun karşısında direnmeye çalışıyorum fakat o bana her böyle baktığında duygularımın önüne özenle diktiğim duvarların sarıldığını hissediyorum. Ay ışığı yüzüne vururken aydınlanan gözlerindeki yorgunluğun beni incitmesine göz arzu edemiyorum.

"Mirae," dedi, bir süre bekledikten sonra kuru bir sesle. "Buraya geldi ve sana bir şeyler söyledi, öyle değil mi? Bana sana ne söylediğini söyle."

Omuzlarımı kaldırdım. Umursamadığımı anlaması gerekiyordu. "Bunun bir önemi yok."

"Evet var."

"Yok Jungkook." Direkt gözlerinin içine bakmaya çalıştım fakat yalan söylediğimi titreyen bakışlarımdan anlayacağını bilmiyordum. "Sana az öncede söyledim; Mirae bana bilmediğim hiçbir şey anlatmadı. Bırak hatamın bedelini ödeyeyim."

"Hatan mı?" Etrafta gezdirdiğim bakışlarım yüzüne çevrildiğinde kaşlarını çattığını gördüm. Söylediklerim onu kızdırmış gibiydi. "Bunun sorumluluğu neden sadece sen üstleniyormuşsun gibi hissediyorum?"

"Çünkü öyle." Yutkundum. "Bütün suç benim, dolasıyla sorumlulukta bana ait."

Sarf ettiğin kelimeler onu güldürdü ama gülümsemesi Ocak sonunda köpüren deniz kadar soğuktu.

"Kabul et Rosé," dedi, eğdiği bakışlarını yeniden yüzüme çevirip bana doğru birkaç adım atarken. "Seni öpmemi istemiş olman hiçbir şeyi ifade etmiyor. Seni öpen benim, ben istemeseydim asla öyle bir şey gerçekleşmezdi."

Ben istemeseydim asla öyle bir şey gerçekleşmezdi. Neden bu cümlenin kalbimin her odasının kapısına gül demetleri bırakmış gibi ruhani bir yangınla beni sardığını hissediyordum? Etrafımızdaki rüzgar ruhuma yapışan kiri, pası silip süpürdü ve denize taşıdı. Deniz, dertlerimi kucakladığında taşsa dahi bu kutsal anı bozmamak için sesini dahi çıkartmadı.

reaodit | rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin