Seni kendinden kurtaracağım.
Zaman, cehennemle ilgili her şeyi değiştirecek.
Kayıp mı oldun? Bulamıyor musun kendini?
Cennetin kuzeyinde, belki de cehennemin batısında bir yerlerdesin.
(30 Seconds to Mars - Brith)
#
Uzayın sonsuzluğu kadar derin ama bir o kadarda gökyüzünün en berrak halini andıran gözlerini, denize karşı tekli koltukta oturan kıza odakladı adam. Yaklaşık yarım saattir sükûnetini koruyor ve gözlerini yerden hiç ayırmadan bir şeyler düşünüyordu. İnce dudaklarını yalandı ve yanındaki arkadaşından onay alıp araladı dudaklarını.
"Geldiğinden beri azını bıçak açmıyor Sapphire. Ne düşünüyorsun?"
Kız acı bir tebessümle gülümsedi ve camdaki yansımalarına baktı adamların. Anlatsa anlayacaklardı sanki. Gözlerini tekrar denize çevirdi ve elindeki bardağı daha sıktı.
"Eskiden olmak istediğim her şeyi düşünüyordum. Bu benim hayat hikayem. Bunlar benim yarattığım yalanlar. Hiçliğin ortasındayım ve burası olmak istediğim yer. Her şeyin dibindeyim. Ve tanrıya yemin ederim ki, sonunda kendimi buldum. "
Anlamsız sözler havada asılı kalırken kız yavaşça onlara doğru döndü.
"Daha bir hafta dahi olmadı. Söylesenize, derdiniz neydi de beni savundunuz?"
Koltuğun koluna yasladığı ve çenesinin üzerinde yer bulan şekilli elinin, ince parmakları dudağının üzerinde oyalandı adamın. Acı kahve gözleri kızı bir müddet süzdü. Sorduğu soru mantıklıydı. Neydi sebebi? Takıntı mı? Eskiden gelen saçma üstünlük anlayışı mıydı? Kendi dahi cevabını vermezken ona cevap vermesi imkansızdı. Biliyordu ki Joseph de bir cevap vermezdi.
Gözlerini ondan kaçırdı ve daha demin kızın yaptığı gibi denize odaklandı. Şimdi bu salak adam şu konuyu neden açmıştı ki? Ne güzel sesiz sedasız oturuyorlardı. Derin bir nefes aldı ve elini dudaklarından çekip dik bir konula geldi.
"Dibe batığın zaman gök yüzünü görmek nerdeyse imkânsızlaşıyor Lapis ve sen daha dibe batmış değilsin. Senin bildiğinden daha fazlasıyız. Ayın nasıl karanlık bir yüzü varsa ve orayı nasıl kimse görmediyse bizim de karanlık yönlerimiz var. Ben senin böyle olmana izin vermem. Sen güneş gibi olmalısın. Çevrende milyonlarca kişi dönerken onlardan bir tarafını saklamak yerine, ışığınla onları aydınlatmalısın. "
"Neden ben ?"
Bu sefer devreye diğer adam girmişti.
"Sorun sen değilsin, seçilmiş birisi de değilsin. Bize seçim sunulmamıştı, ama sen şuanda dönemeçtesin ve sana yardım edebiliriz. Göz göre göre seni uçurumdan aşağıya itmemeyiz. Bu yüzden sana yardım ediyoruz. Bilirsin hayat böyledir ne zaman karşıma kim çıkacağı belli olmaz."
"Kimsiniz siz?"
Adamlar aynı anda birbirine baktığında anlamıştı kız her şeyi. Onlar ne saftı ne de güvenilecek kadar temiz.
"Bazen geçmişe mühür vurulur. Ve o mühür asla açılamamladır Lapis."
"Anlamıyorum, gerçekten anlamıyorum."
"Kendin söyledin, daha tanışalı bir hafta bile olmuyor ve sen, kalmış bize geçmişi anlatmamanızı istiyorsun. Bak geçmişte hoş olmayan şeyler yaptık. Pişman olduğumuz ama asla geri dönülmeyecek şeyler yaptık ama bunlarız zerresi bile seni ilgilendirmez küçük kız."
Adam konuşmasını bitirdiğinde ortamı soğuk bir hava kaplamıştı. Kız sanki onları hiç tanımıyormuş, adeta bir yabancıymışçasına utanmış, gerilmişti.
Sapphire usulca kafasını salladı ve oturduğu yere dahada sinerek gözlerini tekrar denize çevirdi. Akşam oluyordu.
"Sadece eğitim görevlisi değilsiniz değil mi?"
Suskunluğunu bozup konuşmayı devraldı Joseph.
"Üzerini örtmekte kullandığımız bir alet gibi aslında daha çok."
"Bu da sadece görevli olmadığınızı açıklıyor."
Camdaki yansımalarından kafa salladıklarını görmüştü kız.
"Bak Sapphire, konu biz değiliz, konu sensin. İnana bana kurtarılmaya değer bir ruhun olduğunu görmeseydik sana yardım etmedik."
"Bakın ben hayatımdan memnunum. Size bu fikri veren ne bilmiyorum ama olayı resmen derin devlet meselesine dönüştürdünüz. Lütfen sadece hocam olarak kalın. Hayatınıza girmek istemiyorum. Daha da batmak istemiyorum."
Kız hızla ayağa kalktı ve saatler önce geldiği evde gözlerini gezdirdi. Daha yeni incelme fırsatı buluyordu. Geldiğinde oldukça bitkin ve zihni bulanıktı ana şimdi fark ediyordu ki burası olağan üstü derecede güzel bir yerdi. Duvarlar tamamen tahtadandı, koltuklar asker yeşili ve spordu. Halı ona itaatten krem rengiydi ve ortama rahat bir hava hakimdi. Mutfak hemen karşıda ve amerikavani bir açıklık ama bir o kadar da farklılık ile insanları karşılıyordu. Saatlerdir denizi izlediği pencere boydan boyaydı. Mutfağın hemen çaprazında bulunan merdivenler evin üst katının da olduğunun habercisiydi. Kız yaklaşık on saniye evi inceledikten sonra gözlerini hala koltuklarda oturmakta olan adamlara çevirdi. Sakinlikle onu izliyorlardı.
"Her şey için teşekkürler. Başıma gelen o kadar şeyde beni yalnız bırakmadınız ve üstüne kimsenin yardım etmeyeceği şekilde yanımda oldunuz. Artık gitmem gerek. Haftaya derste görüşmek üzere."Milyonlarca şeytanla dans ettim.
Günahlarla dolu bir hayat yüzünden öldüm.
Milyonlarca melekle seviştim
Milyonlarca adam katlettim.
(30 Seconds To Mars - Depuis Le Debut)#
Ve kısa ama oz bir yb ile karşımızdayım. Bunu şuan atıyorum çünkü eğer ygs ye girecek okuyucularım varsa ufak ama belki hoşuna gidecek bir hediye olur diye düşündüm.
Herkese başarılar arkadaşlar, Allah yardımcınız olsun.
Bolum hakkında yorum istiyorum ve ciddiyim. Kafamı çok yoruyorum yazarken . Beyimleme yapmaya çalışıyorum ve güzel yapmaya çalışıyorum ama karşılık göremiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nemesis || Robert Downey Jr. (DEVAM ETMİYOR)
Fanfic"Çünkü kimse seni benim gibi tanıyamaz." Adamın dolgulu dudaklarından akan bu aşikar söz kızın adeta hançer gibi saplanmıştı kalbine. Adam tekrar araladı dudaklarını. "Ve kimse seni benim gibi sevemez... " Kızın yanağından usulca bir damla yaş süzü...