Bölüm 14

9 0 0
                                    

Kendimi toparlamaya çalışıp yoluma devam ettim. Birkaç tane adam görünce boş olduğunu düşündüğüm odaya girdim. Bacaklarım kasılmıştı.. yürümekte ne kadar zorlandığımı anlatamam. Duvar köşesine sindim. Yere oturdum. Ellerimle yüzümü kapatıp bir süre sessizce ağladım. Ateş.. Ona bir şey olmamıştı değil mi? Uzun bir süre orada beni bulmalarını bekledim. Neden hala gelmemişlerdi? Dışarıdan gürültüler geliyordu ama hepsi birbirine karışmıştı. 

Sonunda kapı açıldığında korka korka kim olduğuna baktım. Polis mi? Ben şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemezken beni oradan çıkarttılar. Birkaç saniyeliğinde rahatlamıştım. 

Şunu salise yapalım. 

Çünkü o rahatlamanın hemen ardından, bir ambulans gördüm. Ben korkuyla solurken Ateş bir sedyede dışarı çıkartıldı. Baygın bir şekilde yatıyordu. Ambulansa bindirdiler ve ben de kimseye bir şey söylemeden içeri atladım. 

Polislere ifademi verip kurtulduğumda ilk iş hastane yolunu tuttum. Ateş hastanedeydi. Hatta şuan ameliyattaydı. Onun yanında olmalıydım. Sonuçta, lanet olsun ki şu an orada benim için yatıyordu.

Hala üzerimdeki kırılganlığı atamadığım için sarsak adımlarla ilerliyordum. Hastaneye varmama az kalmıştı. Az sonra orada olacak, Ateş'in durumunu öğrenecektim. Aklımda sadece bir şey dönüp duruyordu. Tekrar ve tekrar.

Ölmeyecek, ölmemeli. 

Uyandığında yanında ben olacak, ona sıkı sıkı sarılacak, uyandığı için mutluluktan ağlayacaktım. Daha barışmamıştık bile ! Ölemezdi ! Benimle barışmadan, ben ona teşekkür edip onu sevdiğimi söyleyemeden hiçbir yere gidemezdi ! Orada benimle ilgili söyledikleri hala sinirlerimi bozuyordu. Ama sadece kafası karışmıştı. Sadece birçok şey üst üste gelmişti ve o da bana patlamıştı. Gerçekten bizi bitirmek -veya ara vermek herneyse işte-  istemiyordu. En azından buna inanmak istiyordum. İnanacaktım da. Oğlan orada can çekişirken bunun tribine girecek kadar uçmamıştım çok şükür.

Ameliyathanenin önüne geldiğimde ortam tam bir cenaze havasındaydı. Herkese ağlamayı kesip pozitif olmalarını bağırmak istiyordum, ama hakkım yoktu. Az sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayacaktım. Çok kişi gelmemişti, annesi ve birkaç arkadaşı buradaydı. Hikayesi birbirine karışmış bu iki insanın gelecek kimi vardı ki zaten? Eh, ama Mirmir'i buradaydı. Ve benim bildiğim Gri şimdi oradan çıkar, sonra da bana ağladığım için kızardı. Benim için yapardı bunu. 

Gözlerini gizleyen, onun sığınağı olan kızdım ben. Benim sığınağım ve kurtarıcım ise orada yatıyordu. Nerede ya bu adalet? Hani bir selam verse arada sırada. 

Ateş'in annesi dolu gözlerine rağmen gülümseyerek bana yaklaştı. "Mira? Gerçekten sensin değil mi?" Ağlayacağımı belli edercesine titreyen çenem eşliğinde başımı salladım. Hızla bana sarıldı. "Çok büyümüşsün. Hatırlıyor musun beni?" Silik ama varlığını belli eden anılar gözümün önünde belirirken gülümsedim. "Hatırlıyorum tabii. Şey, iyi misiniz?" Eskiden hatırladığım hali, pek iç açıcı değildi. Yine de iyi bir kadındı. Gri ve beni severdi ama o zamanlar elinden hiçbir şey gelmezdi. Kocası aradayken kılını kıpırdatamıyordu. 

İyi göründüğüne göre, geçmiş sahiden de geçmişti. Gri ve ben bile olabildiğince geride bırakabilmiştik. Dediğim gibi, olabildiğince. Sonuçta ne bir ailem vardı ortada, ne de geçmişime dair şimdiki hayatımla bağlantılı bir anı. Gri'm vardı en gerçek. Her şeye yetiyordu o da. 

Geçmek bilmeyen işkence dolu saatlerin içerisinde, olayların yorgunluğunu taşıyamayan bedenim kendini bırakıp uyumama neden oldu. Telefon zil sesiyle uyandım. Ateş'in arkadaşlarından birinin telefonu çalıyordu. Kafamı birkaç kez sallayıp ayağa kalktım. "Ne kaçırdım?" dedim uyuduğum yerde olmadığımı fark ederek. Ameliyathanenin önünde değildik. Beni kim taşımıştı? Çünkü kimse yok burada, ışınlanmışımdır muhtemelen. Bu oğlanlar da o kasları kavanoz açmak için yapmış. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 17, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karar Ver (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin