Bir Yabancı

16 1 0
                                    

Eva



Uyandığımda saat çoktan 10 olmuştu. Hemen kalktım ve üstüme kot pantolonumu ve siyah uzun kollu bluzumu giydim. Sonra gözüm dün aldığım kitabın durduğu yere takıldı. Kitap orada değildi ama kitabın yerinde başka bir şey duruyordu. Beyaz bir gül. Gidip gülü aldım. Çok güzeldi. Gülü odamda duran ince kırmızı vazoya koydum ve kırmızı vazoyu başucumdaki sehpaya bıraktım.

Kitabı biri almıştı ama kim? Sonra aklıma bir fikir geldi. Evimizin altında bir kütüphane vardı. Bunu unutmuştum. Bir sevinçle aşağıya indim. Gidip duvarın önünde durdum ama bir şeyi unutmuştum. Kanıma ihtiyaç vardı.

Elimi duvardaki sivri şeye sürdüm. Biraz kan akmasını bekledim. Avucum kanla dolduğunda elimi duvara sürdüm. Yine aynı kaymayı hissettim ve merdiven ortaya çıktı. Bu sefer yazı yoktu. Elime baktım. Çizik çoktan kapanmış yerini pembe bir iz almıştı. Bu inanması güç bir şeydi. Bir yaranın bu kadar çabuk iyileşmesi tuhaftı. Aşağıya indiğimde bir sürprizle karşılaştım. Benim yaşlarımda bir erkek kitaplara bakıyordu. Simsiyah, düz saçları vardı. Ben zemine adımımı basar basmaz hızla arkasını dönüp bana baktı ve esrarengiz bir şekilde yok oldu. Gümüşi toz parçaları yere düşüyordu. Yüzünü tam olarak görememiştim. Kitaba bir şeyler yapmıştı.

Gidip son dokunduğu kitabı aldım. Kapağını açtım... Boş. Kitabı yere attım. Başka bir kitap denedim. Sayfalarını karıştırdım... Boş. Diğer kitap... Boş... Boş... Boş. Kitapların hepsi bomboştu. Masanın üstüne baktım. Dünkü yaldızlı kitap da yoktu. Burada yapabileceğim hiç bir şey yoktu. Yukarı çıktım. Çimlere adımımı atar atmaz eve doğru yürümeye başladım. Kapının arkamdan kaybolduğunu tahmin edebiliyordum.

İçeri girdiğimde annem tam çıkmak üzereydi. Beni görünce gelip öptü ve gitti. Hızla odama çıktım. Elimi yıkamak için banyoya girdim. Ellerimde iz kalmamıştı ama yinede kan vardı. Ellerimi yıkayıp dışarı çıktım. Deri ceketimi alıp aşağıya indim. Bayan Hilbert kahvaltıyı hazırlıyordu.

" Kahvaltı etmeyeceğim, teşekkürler. Biraz dolaşmak istiyorum." dedim ve dışarı çıktım. Dışarı çıktığımda serin bir rüzgâr esti ve saçlarımı savurdu. Arkadaşımı yanımda hissetmek güzeldi. Parmaklarımın arasında dolaştı bir süre. Derin bir nefes aldım ve gökyüzüne baktım. Masmavi bir gökyüzüydü. Kış aylarının aksine parlak bir gündü. Serin rüzgâr tenimi okşarken yürümeye başladım.

Evde çok sıkılmışım. Dolaşmak iyi gelecekti. Nereye gideceğimi bilmeden yürüdüm. Uzun bir süre yürüyüp ormandan çıktım. İlerledikçe şehir oluşmaya başladı. Sonunda bir parka geldim ve gidip bir banka oturdum. Güneş tam tepede parlıyordu ve etraf sıcaklaşmaya başlamıştı. Bu yüzden ceketimi çıkardım. Bir kaç dakika daha oturduktan sonra ayağa kalktım ve parkın gerisindeki ağaçlık alana doğru yürüdüm. Sık ve büyük ağaçların arasında dolaşmaya başladım. Parkta oynayan bir kaç çocuğun kahkahası hala duyuluyordu. Gülümsedim. Çocukların düşündüğü tek şey eğlenceydi.

Bir topun koluma çarpmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp topun geldiği yöne döndüm. Top ayaklarımın dibinde duruyordu ama görünürde kimse yoktu. Yeşil ve parlak topu alıp tekrar etrafıma baktım.

Bir çocuk koşarak bana doğru geldi ve topu aldı. Teşekkür bile etmeden koşarak uzaklaşmaya başladı. Bir an durdu ve bana doğru döndü. O zaman gözlerindeki karanlığı ve yüzündeki pis sırıtışı gördüm. Bu bakış beni ürkütmüştü. Hızla arkamı döndüm ve minik kahkahaların geldiği yere yöneldim.

Tekrar parka ulaştığımda park çocuklarla dolmuştu. Parktan çıkıp caddede yürümeye başladım. Etraf konuşup gülüşen insanlarla doluydu. Herkes çok mutlu görünüyordu. Biri hariç...

EsonlarWhere stories live. Discover now