33. YÜZÜĞÜN LANETİ

7.4K 718 740
                                    

Sabah ezanının sesi uykusunu böldüğünde uyanmamış, annesi namaz için çağırdığında kıçını dönüp uykusuna devam etmişti fakat güneş gözüne gözüne girerken bu pek mümkün olmamıştı. Evin damına kurulan yan yana dizilmiş yer yatağında 6 yeğeniyle birlikte daldığı uyku, güneş ve boğazı yırtılırcasına öten horoz sayesinde hiç olmuştu. Sıcaktan dolayı üstüne bir şey örtmemiş olmanın getirisi olarak yüzünü güneş ışınlarından da koruyamazken homurdanarak uyandı. Bu sırada yan tarafında Mısto'nun kısık sesini duydu.

"Datlici geçecax şimdi, apoya(amcaya) diyax bıze para versın."

Bekir, uyku mahmurluğunu üstünden atarken gözlerini açıp sağında yani damın iç tarafında yatan yeğenlerine baktı. Dersim ve Şerwan hala uyuyordu. Mısto, Fatoş, Gule ve Hatip uyanmış, yan yana dizilmiş halde damın arka sokağı gören köşesinde yolu gözlüyorlardı. Fatoş ve Gule'nin saçları karman çorman olmuştu, Mısto'nun ise her zamanki gibi pijaması götünden düşmüş tüm hazinesini ortaya sermişti. Bekir çocukların bu haline gülerken yataktan kalktı, kısa saçlarını karıştırarak yanlarına doğru ilerledi.

"Daattt-liiiii-ciiii, datli isteyen datliiiiiiii!"

Mahallenin halka tatlı yapan yegane insanı olan Ramazan Amca'nın gür sesi sokaklarda yankılandığında çocuklar neşeyle güldüler. Ve Hatip hemen arkasına döndü. Bu sırada tepelerinde dikilen amcasını fark ettiğinde 6 yaşında olduğu için bir kısmı dişsiz olan ağzını kocaman açarak konuştu.

"Apo, pere bide me!?"
(Amca, para ver bize!)

Çocuğun heyecanlı ve telaşlı sesi Bekir'i güldürürken diğer çocuklar da ona döndüler. Arkadan tatlıcının sesi gittikçe yaklaşırken çocuklar adamı kaçırmamak için bir ona bir de amcalarına bakıyorlardı. Bekir, yeğenlerini daha fazla bekletmemek için cevap verdi.

"Hatip, aşağida pantorımın cebinde bozux var. Mısto'yla gıdın, alın."

(Yazar çevirisi:Hatip, aşağıda pantolunumun cebinde bozuk para var. Mısto'yla gidin, alın.)

İki erkek bu cevaptan sonra hızla aşağı koştururken Gülizar yani Gule, elinde demir bir tabakla gelip tatlı isteyen çocuğa halka tatlı veren yaşlı adama seslendi.

"Ape Remezan, bısekine!"
(Ramazan amca, bekle!)

Yaşlı adam, sesin geldiği yöne döndüğünde az önceki müşterisi olan çocuk mutlulukla uzaklaşıyordu oradan. Ramazan, kafa sallayarak çocukların çağrısını cevapladığına tekrar bağırmaya başladı.

"Daaaaattttt-liiiiiii-ciiiiiiiii!"

Bekir, yeğenlerini oldukları gibi bırakarak yönünü aşağı inen merdivenlere çevirdi. Ev ahalisinin çoğunun uyandığından emin olarak beton basamakları indiğinde annesi ile Sultan yengesinin ekmek pişirdiğini gördü. Nasıl oldu da taze tandır ekmeğinin kokusunu almadığını anlayamadı. Tandır ocağı avlu duvarının kenarına yapılmış yerden yukarıda bulunan genişçe bir kuyuyu andırıyordu. Tepesinde daire şeklinde bir açıklık varken tandırın içi ağzından sonra genişliyordu. Tabanında odun yakılırken duvarlarına yapıştırılan hamur bu sıcaklıkta pişiyordu. Esmer genç, duvarına hamuru yapıştırmak için eğilip elini ateşin içine rahatlıkla sokan annesine yıllardır hem şaşırıyor hem de hayran kalıyordu.

"Oooo dayekamıınnnn!!!"

Bekir 'annemmm' diyerek yağ yapıp sıcak ekmeğe ulaşmaya çalışırken beyaz tülbenti başından sarkarak ak düşmüş saçlarını çok az açığa çıkarmış kadın çiçekli fistanının kollarını sıyırarak güldü. Kısaca günaydın fasılları arasında yengesinin kucağındaki leğendeki sıcak ekmekten küçük bir parça koparıp ağzına attı. Dün geceden beri sakladığı heyecanını az çok belli edecek bir tezcanlılıkla annesinin yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. Lokmasını yuttuktan sonra avludaki tuvalete gidip işini halleti. Daha sonra banyoda elini yüzünü yıkar yıkamaz oturma odasına geçip sedire kuruldu. Sedirin sert yastığına sırtını dayadığında dün geceyi hatırlayarak tekrar gülümsedi.

SARSINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin