1

134 16 5
                                    

Yağmurlu bir günün sabahına açmıştım gözlerimi. Egemen'in birkaç saat sonra burada olacağını bildiğim için fazlasıyla heyecanlıydım ama gidecek olmamın düşüncesiyle bir o kadarda buruk.

8 ayın sonu gelmişti. Egemen Furkan Giz, 8 aylık Japonya eğitimini bitirmişti. Bugün memleketine dönüyordu, Manisa'ya. 8 ay sonra onun için hazırlanmıştım. Üzerimde ılık kış gününe uyumlu, uzun bir elbise vardı. Saçlarımı tokayla tutturmuş olmama rağmen dağınıktı. Suratımdaki renksizliği örtbas edecek makyajım her zaman ki gibi sadeydi.

Aynadan gözlerimi çekip masamın üstünde duran mektubu elime aldım. Dün akşam, tek bir gözyaşı dahi dökmeden yazdığım mektuba gururla baktım. Kim bilir kaç kağıt, mürekkepler dağıldığı için çöp kovasına gitmişti. Oysa elimde tuttuğum kağıt parçası tertemizdi. Gözyaşından eser yoktu. Bir kez daha okumaya yeltendiğimde kapım tıklatıldı. Kağıdı hızlıca çekmeceme koyup kapıya yöneldim.

"Gelebilirsiniz."

Cılız sesim, kapının dışındaki kişiye ulaşmış olmalı ki kapı sakince açıldı. Ve yardımcı kız bedenini dışarıda bırakarak başını içeri uzattı.

"Aybüke Hanım, herkes aşağıda sizi bekliyor."

Başımı olumlu anlamda salladım. Kapı açıldığı gibi sakince kapanıp giderken son kez aynaya dönüp her şeyin tamam olduğuna ikna olduktan sonra aşağı indim.

Melek Teyze, her zaman ki yerine, masanın başına oturmuştu. Bir yanında kızı Gönül diğer yanında ise manevi kızı, yani benim için ayrılmış boş bir sandalye vardı. Masanın etrafında Giz ailesinin üyeleri oturmuş, 8:45'te uçağı Manisa'ya inecek olan Egemen Furkan Giz'i bekliyordu.

Bu aileye 8 yaşında katılmıştım. Annem ve babam vahşi bir şekilde öldürüldükten sonra aile dostumuz Cemal amca ve Melek teyze beni yanlarına almış ve kendi çocuklarından ayırmadan büyütmüşlerdi.

Zil sesiyle oturduğum sandalyeden heyecanla kalktım. Önde ben, arkamda Melek teyze hızla kapıya yöneldik.

İşte karşımdaydı, geniş omuzlarına aldığı paltosuyla dimdik duruyordu. Dağınık saçları rüzgardan sağa doğru savrulmuş, biçimsiz parmakları soğuktan kızarmıştı. Saç tellerinden parmak uçlarına kadar incelediğimi o an farkettim ve kimsenin farketmiş olmamasını umarak kapının önünden çekildim. Melek teyze ve Gönül abla sarılma sırasını bana verdiklerinde ince kollarım heybetli omuzlarını sardı, onun da kolları belime dolandı.

İşte o an kulaklarım tek bir melodiyi duyuyordu: Keskin Bıçak.
Geldim yarım, kaldım yarım
Neydi ne oldu, şu tez canım
Ertelendim hayattan, sevdim yarım
Derken bugün olmazsa, olur yarın.

"Hoş geldin Egemen."

Evine hoş geldin sevgilim.

Birbirimizden sakince ayrıldıktan sonra o aile üyelerine sarılırken bende onu izledim. Gözleri, kahvaltıyı edip masadan kalkana kadar hiç bana değmedi. Ve benim kalbim bir kez daha burkuldu.

Herkes koltuklara oturup kendi arasında sohbet ederken köşedeki koltuğa, Gönül ablanın yanına iliştim.

"Gözümüz aydın canım benim."

Gönül abla bir elini dizime koydu ve bana doğru yöneltti sözlerini.

"Çok durgunsun bugün."

Omuz silkip öyle olmadığını söyleyecekken Egemen söze karıştı.

"Geldiğime sevinmemiş gibisin."

MektupHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin