2

118 15 4
                                    

Bu eve gelişim gibi gidişim de çok zor oluyordu.

Annem ve babam vefat ettikten sonra birçok akramızda kalmıştım ama hiçbiri bana bir yuva sıcaklığı verememişti. Tam 1 sene, her evde sığıntı gibiydim. İnsanlar çocuk olduğumu unutuyor, annem ve babam öldüğü için hemen büyümem gerektiğini düşünüyorlardı. Tanıdığım hatta tanımadığım birçok akrabamda kaldıktan sonra Cemal amca, beni elimden tutup İstanbul'dan Manisa'ya getirmek istediğinde ürkmüştüm. Kimse bana daha önce nerede kalmak istediğimi sormamıştı.

"Güzel çocuk, baban ölmeden önce bir mektup yazmış bana. Vasiyeti de bu mektubun içinde. Artık senin manevi baban ben olacağım. Baban, öyle istemiş. İster seni bir yurda yazdırayım, ister gel bizde kal. Ama bundan sonra elim hep üzerinde olacak."

"Manevi ne demek?"

"Gözle göremesen de, kulağınla duyamasan da, elinle tutamasan da, kalbinle hissettiğin bir sezgidir güzel çocuk. Ruhunla var olup ruhunla kaybolan, iç dünyandır. Eğer sen benim manevi kızım olursan bunu kimseye kanıtlayamam ama sen kalbinde bunu bilirsin, hissedersin güzel çocuk."

Bu sözleri hayatım boyunca hiç unutmadım. Ben onun kalbinde hem güzel çocuğu hem de manevi kızı oldum. Cemal amca, ben 21 yaşındayken bile bana güzel çocuk demeye devam etti.

Melek teyze ise beni ilk gördüğünde saçlarımı okşamıştı. Tam bu evin kapısının önünde saçlarımı dokunmuş ve bana "İyi ki geldin küçük kızım." demişti. Ben bir yandan anne ve babamdan başka herkesin kızı olduğum için şaşırıyordum bir yandan da daha önce hiçbir akrabam tarafımdan bu kadar sevildiğimi hissetmediğim için yaşananlar karşısında seviniyordum.

Ben bu evde büyümek zorunda değildim, hep çocuk olarak kalabilirdim.

Ne Cemal amca ne Melek teyze beni çocuklarından ayırmış, ne Gönül abla ne de Egemen beni yabancılamışlardı.

Okuma yazmayı bu duvarlar arasında öğrenmiştim, bu evde aşık olmuş, bu salonda Güzel Sanatlar'ı kazandığımın haberini almıştım. Bu çatı altında doğmamış olsam da bu çatı altında büyümüştüm. Bu ev bana yuva olmuştu.

Şimdi öylece çıkıp gitmek ihanetten sayılır mıydı?

Nereye gideceğimi dahi bilmeden kaçmak doğru muydu?

Elimde bir valiz ve sırtımda bir çantayla kapının önünde dikilmiş bunları düşünmek ne kadar mantıklıydı?

Kaçmak da sevdaya dahildi.

Merdivenden gelen tıkırtılarla panikledim ve kapıyı açmak için yeltendim. Ben daha kendimi dışarı atamadan ışıklar yandı.

"Nereye Aybüke?"

Sesin sahibi Egemen'di. Sevdamın sahibi Egemen'di.

Sessiz sakin çıkıp gitseydim ya, ne güzel olurdu. Her aklıma gelişinde hüzün kaplardı yüreğimi. Bir zaman sonra da bu anın sakinliğine hapsederdim kalbimi sıkıştığında.

Usulca bıraksaydın ya Egemen, kuş olup göçsem yağmur olup dinseydim.

Yavaşça döndüm yüzümü aydınlık yüzüne. Nemli yüzü, çatık kaşları, hafif aralık duran ağzı yüreğimi titretmeye yetti. Gözlerimi kaçırdım gözlerinden. Çünkü yakıyordu, kavuruyordu içimi bakışları.

Gözlerim kaçacak başka yer bulamamış olmalı ki gövdesine indi. Duştan çıkmış, ıslak saçları ve beline alelade doladığı havlusuyla duruyordu öylece.

En sonunda ondan başka kaçacak yer bilmediği için gözlerim, kapattım.

Ne cevap verecek gücüm vardı ona, ne gidecek halim.

MektupHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin