Harry tuvaletten çıktığı anda koridorun kalabalığına karıştı, yemek saati bitmişti ve öğrenciler binalarının ortak salonlarına gidiyordu. Merdivenleri geçti ve tablonun önüne geldi.
"Parola."
"Fare kuyruğu."
Ortak salon çok kalabalıktı, bir köşede ders çalışanlar, bir köşede salı gün olacak Quidditch maçını konuşanlar vardı. Maç Gryffindor ile Ravenclaw arasında olacaktı, senin ilk maçıydı. Etrafa biraz bakındığında Ron'nun Dean ile Büyücü Satrancı oynadığını gördü ve yanlarına gitti.
Olan şeylerden arkadaşlarına bahsetmek istiyordu ama sadece Ron ve Hermione'ye. İnsanlar her ne kadar okuldaki hallerini görüyor olsa bile bu buluşmayı öğrenmelerine gere yoktu.
Biraz sohbet ve biraz oyunla saatleri geçirmişti ama onlar için sorun değildi sonuçta yarın pazardı. Saat bire çeyrek kala dörtlü grup hep beraber yatakhanelere doğru ilerliyordu, herkes yorgun olduğundan kimsenin konuşacak hali yoktu.
Harry uyumak için yatmıştı fakat yarını düşünmekten kendini alıkoyamıyordu, sonuçta eski sevdiği insanla buluşmaya gidecekti. En sonunda beynini temizlemeyi başardı ve uykuya daldı.
ᵒᵒᵒ
Draco arkadaşlarının yanına, büyük salona, geri döndü ve Harry'nin buluşmayı kabul ettiğini söyledi. Biraz dedikodunun ardından onlar da binalarına gitti.
ᵒᵒᵒ
İnanılmaz bir şekilde Harry kendi kendine erken uyandı, saat 10:22 idi.
Günlük rutinini hallettikten sonra -duş almak gibi- Ron'u uyandıracaktı fakat o da uyanmıştı. Hazırlandıktan sonra beraber kahvaltıya indiler.
Kahvaltının ortasında Harry söze girdi. "Çocuklar, şey size dün akşam söyleyemedim, ben bugün Draco ile buluşuyorum." Duyduğu anda öksürmeye başlayan Ron iki yudum su içtikten sonra konuşamay başladı. "Dostum, aklını mı kaçırdın? Malfoy ile randevuya çıkmak mı? Emin ol bana kâbus gibi olacaktır. Bence iyiliğinin için gitme. Bir şeyler yapacağına eminim." Ron hızını alamamış bir şekilde konuşurken Hermione iç çekti ve ardından Ron'nun ağzına turta parçası tıkıştırdı. Ancak bu sefer Ron Hermione'ye neden bunu yaptığıyla alakalı şeyler söylemeye çalışıyordu.
Ortam sakinleşince Hermione konuştu. "Harry, biliyorsun ki oraya gittiğinde Malfoy'un ne yapacağı belli olmayacak-" Harry ilk defa birisinin sözünü kesere araya girdi. "Neden bu kadar önyargılısınız? Sırf bir Malfoy olduğu için mi? Onunla buluşmaya gideceğim ve emin olun hiçbir şey olmayacak."
"Harry seni çok iyi anlıyorum, senelerdir Draco'nun gözüktüğü gibi biri olmadığını söylüyorsun ama bizim de yapmaya çalıştığımız seni korumak." Hermione çok gecikmeden açıkladı. Harry her ne kadar normal geçeceğine inanmak istese de içine kurt düşmüştü, aklındaki bütün düşünceler 'Ya...' ile başlıyordu. Zümrütlerini Slytherin masasında gezdirdi ve konuşmanın başından beri Altın Üçlüyü izleyen Draco ile karşılaştı. Sanırım Harry'nin biraz fazla tepki verdiği dışardan belli oluyordu. Peki bu Harry'nin umurunda mıydı? Hayır. Mini tartışmanın ardından sessiz geçen kahvaltı sonlandığında Hermione ve Ron büyük salonda vakit geçirmeye karar vermiş, Harry ise Kara Göle gitmek için yola koyulmuştu. Biraz kafasını rahatlatmaya ihtiyacı vardı ve huzur bulabileceği tek yerin orası olabileceğini düşündü. En azından insanlardan uzak.
Koridoru dönünce okulun çıkışına gidecekti ancak bir ses duydu, iki kişi konuşuyordu ve erkek olan son cümleyi yüksek sesle söyledi. Bu Draco'nun sesiydi. "Bunların hepsini sana ödeteceğim, Pansy!"
Bir ağacın dibine oturdu ve sırtını gövdesine yasladı ve gözlerini kapattı. Derin bir iç çekti, neydi bu olanlar? Hayat onunla dalga falan mı geçiyordu? Eğer bir şakaysa hiç komik değildi. Eğer Malfoy gerçekten bir şeyler planlıyorsa sonu ikisi için de iyi bitmeyecekti, Harry'nin canı yanacaksa Malfoy'un ki de yanmalıydı. En azından Harry yakmayı planlıyordu. Kafa dinlemeye gelmişti ama iç sesiyle tartışıyordu, hatta o kadar dalmıştı ki Draco'nun yanına oturduğunu bile fark etmemişti.
"Ne oldu, Potter? Sanırım buluşmadan vazgeçtin." Harry duyduğu sesle irkilirken gözlerini açtı ve Draco'ya bakış attı. Ardından derin bir iç çekti. "Hayır, buluşma saatine daha çok var?" Sorar şekilde cevapladı Harry. Draco sessiz kalıp Harry gibi gölü izlemeye başladı. Garip hissediyordu, gölü tek başına izlemek bir yana Harry'nin yanındayken daha rahatlatıcı geliyordu. Yıllardır sadece dalga geçmek için iletişim kurduğu Harry Potter'ın yanında şimdi huzur buluyordu. Anlık gelen bir kararla başını ağacın gövdesinden çekip biraz yana kaydı ve Harry'nin bacaklarına koydu. Harry huylanırken ne olduğuna bakmak için kafasını aşağı eğdi ve bir çift soğu griyle karşılaştı. Grilerin sahibi elini alıp saçlarına götürmüştü, sanırım saçlarını sevmesini söylüyordu.
Mırıldandı Draco. "Hadisene." Harry elini platin saçlara daldırdı, o kadar yumuşacıktı ki her an eriyebilirdi. Özenle severken aynı zamanda grilerle bakışıyordu. Bir anlığına her şeyi sorgulamak yerine yaşamaya karar verdi.
Draco yaşadığı huzuru anlatmak zorunda kalsaydı kelimelere dökemezdi. Kimseye karşı bu kadar tereddütsüz olduğunu hatırlamıyordu. Saçlarını ise sadece annesine sevdirirdi, bu güzelim saçları bozmaya kimse cesaret edemezdi çünkü. Harry Potter hariç.
ᵒᵒᵒ
Bir günde ikinci bölüm, selam. Yorum yapmayı unutmayın🎔
ig: pctterv
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No One Knows|Drarry
FanfictionHarry Potter'ın 4. sınıfta terk ettiğini zannettiği hisleri geri canlanıyor.