Merhaba,
Önceki bölüm için gerçekten üzgünüm. Bir sayfa mı? Kendime inanamıyorum :( Size bir bölüm daha borçlu olduğumu hissettim ve bu bölümü yazayım dedim. Multimediadaki şarkıya bir haftadır kafayı takmış bulunuyorum. Bu bölüm benim sevgili Lulu'ma gidiyor. N'apıyorsun Lulu? The Beatles'ın Help şarkısıyla da okuyabilirsiniz.
Birinin omzuma dokunmasıyla gözlerimi açtım. Niall, okyanus mavisi gözleriyle bana bakıyordu. 'Dionisa, hadi ama kalk artık.' Sızlanarak yatakta doğruldum ve ayağa kalktım. Ben kollarımı esnetirken Niall bana bakıyordu. 'Ne oldu Niall?' 'Kahvaltı hazırladım.' Gülümsedim ve aşağı indik. Niall gerçekten harikalar yaratmıştı. Tabağımdakileri yerken Niall'ın biraz durgun olduğunu fark ettim. 'Niall, iyi misin?' 'Ha? Evet. Neden?' 'Sadece biraz....sakin gibisin.' 'Sadece kötü bir rüya gördüm.' 'Anlatmak ister misin?' 'Belki sonra?' Başımı salladım ve kahvaltımı bitirdim. Niall'a baktığımda daha yeni bitirmişti. Mutfağı toparladıktan sonra odama çıktık. 'Evet Niall, seni dinliyorum.' Başını eğdi. 'Dionisa gerçekten, sonra anlatsam.' Başımı salladım. Kaç gündür evde oturmak dışında hiçbir şey yapmamıştık ve canım sıkılıyordu. Biraz dışarı çıkabilirdik sanırım. 'Niall.' 'Efendim?' 'Dışarı çıkmak ister misin?' Korkuyla başını iki yana salladı, sadece sormuştum. O yatakta uzanmaya devam ederken ayağa kalktım. Niall endişeyle doğruldu, neden endişeliydi ki? 'Nereye gidiyorsun?' 'Sadece duş alacağım.' Başını sallayarak tekrar uzandığında bornozumu ve giyeceğim kıyafetlerimi alıp banyoya gittim.(yazar notu: ilk kez bir hikayemde bölümün içine not yazıyorum, çok havalı bir şeymiş, her neyse yazarın bakış açısından Niall'ın rüyasını yazacağım, kafanız karışmasın)
Yazarın ağzından:
Niall, Dionisa'nın hırkasını giymesini beklerken soğuk havayla irkildi. Dışarıda gezeceklerdi, Dionisa kapıyı kapatıp yanına geldiğinde ona gülümsedi ve yürümeye başladılar. Niall'ın sayamadığı kadar yeri gezdikten sonra eve dönmeye karar verdiler. Evin yakınındaki bir ara sokaktan geçerken biri yada bir şey Dionisa'yı karanlık ara sokağa çekti. Niall, bir grup adamın Dionisa'nın etrafında durduğunu ve içlerinden birinin elindeki silahı onun kafasına dayamış olduğunu gördü. Muhtemelen ara sokaklardaki çetelerden biriydiler ama bunun şuan için bir önemi yoktu. Niall, Dionisa'yı kurtarmak için bir hamle yaptıysa da adam tetiğe bastı ve silahın sesi sokakta yankılanırken Niall, dizlerinin üzerine çöktü.
Kurulanıp üzerimi giyindim ve odama gittim, Niall hala yatakta uzanıyordu ama gözleri açıktı. 'Niall.' Sesimle irkildi ve bana baktı. 'Ne oldu?' Kaşlarımı çattım. 'Niall, uyumayı düşünmüyorsun değil mi?' Gülümsedi. 'Aslında iyi bir fikir.' 'Tamam, ben kafeye gidiyorum.' Yüzündeki gülümseme soldu ve endişeli bir şekilde bana baktı. 'Dışarı çıkmasak? Lütfen.' 'Niall, gördüğün kabusla ilgili değil mi? Anlatabilirsin.' Başını hızla iki yana salladı. 'Tamam, ben aşağıdayım. Anlatmaya karar verince gelebilirsin.' O bir cevap vermeden önce arkamı döndüm ve aşağıya indim. Belki biraz fazla tepki vermiştim ama biz dosttuk, bana anlatabilirdi. Mutfağa uğrayıp bir kase meyve aldım ve salona gittim. Televizyonda kanalları gezerken tarihe baktım. Cuma? Diyalize gitmeliydim, geç kalmıştım! Niall'a haber vermeyi düşündüm ama sonra vakit kaybetmemek için vazgeçtim. Hırkamı giydim ve sırt çantamı takıp evden çıktım. Hastaneye yürürken soğuk hava yüzüme çarpıyordu.
***
Evin önüne geldiğimde hava oldukça kararmıştı. Niall, beni merak etmiş olmalıydı. Kapıyı açıp eve girdim ve kapıyı kapattım, içerisi sessizdi. Yukarı çıkıp odama girdim. Niall, sırtını duvara yaslamıştı ve dizlerini kendisine çekmişti. 'Niall.' Hızla başını kaldırdı ve bana baktı, gözleri kızarmıştı. Yavaşça yanına gittim. 'Niall.' Sesim yumuşak ve sakindi. 'Neredeydin?' Sesi titriyordu. 'Diyalize gittim Niall.' Burnunu çekti. 'Bana haber verebilirdin?' 'Gecikmiştim.' Kollarımı ona sardığımda başını omzuma koydu. 'Çok korktum.' 'Sadece diyalize gittim.' 'Gördüğüm kabus-' Devam etmedi. 'Evet Niall?' 'Seninle dışarıda geziyorduk, hava kararınca ee dönmeye karar verdik. Bir ara sokağın yanından geçiyorduk ve birisi seni karanlığa çekti. Bir grup adam senin etrafında duruyordu, bir adam kafana silah dayamıştı. Seni kurtaracaktım, ama geç kaldım.' dedi ve hıçkırıklara boğuldu. Bir elimi saçlarına götürdüm ve onu sakinleştirmeye çalıştım. Gerçekten korkmuş olmalıydı. 'Buradayım Niall, sadece bir kabustu.' Hıçkırıklarının arasından zorlukla mırıldandı. 'Gerçek gibiydi.' 'Ama gerçek değildi.' Hafifçe başını salladı. Geri çekilip ona baktım. Artık ağlamıyordu. Dudaklarımı alnına bastırdığımda kıkırdadı. Hafifçe kaşlarını çattı. 'Gerçekten çok kötüydü.' Elini tuttum ve gözlerimi gözlerine odakladım. 'Ben buradayım Niall. Tamam mı?' Başını salladı. 'Seni bırakmayacağım.' Gözleri parlarken gülümsedi. Gülümsemesine karşılık verdim ve ayağa kalktım. 'Üstümü değiştireceğim. Sonra uyuruz, tamam mı?' Ayağa kalktı. 'Duş alayım mı?' 'Alabilirsin Niall.' O duş alırken bende üzerimi değiştirdim ve yatağa uzandım. Ben gözlerimi kapattıktan bir kaç dakika sonra yanıma biri uzandı. Niall, kollarını bana doladı. 'Gerçekten çok korktum.' Gördüğü kabustan bahsediyor olmalıydı. 'Gerçek gibiydi. Sanki o adam gerçekten tetiğe basmış ve sen ölmüşsün gibiydi.' Hıçkırdı. Ağlıyor muydu? Bir gün ona neden bu kadar çok ağladığını sormalıydım. Hıçkırıkları kesilip sakinleşene kadar bekledim, uyumuş olmalıydı. 'Gerçek değildi.' Hafifçe nefes alıp devam ettim. 'Buradayım, seni bırakmadım.' Gözlerimi açtım, artık uykum yoktu. Uyuduğundan emin olmak için biraz daha bekledim ve elimi uzatıp yanaklarındaki kurumaya yüz tutan yaşları sildim.
Dizlerimi biraz kendime çekerek yatakta rahat bir konum almaya çalıştım ama hala uykum yoktu. Bende kafamı Niall'ın göğsüne koyup gözlerimi kapattım ve Niall'ın kalp atışlarını dinleyerek uyumaya çalıştım.
***
Niall'ın kıkırdamasıyla uyandım, gözlerimi açtığımda tam karşımda duruyordu. 'Niall, neye gülüyorsun?' Uykulu sesim gülmesinin şiddetlenmesine sebep oldu. Sonunda sakinleştiğinde hafif tebessümle bana baktı. 'Başını yine göğsüme koymuşsun ve bu çok tatlı.' Doğrulmam için geri çekildi. Doğruldum ve ona baktım, gülmekten yüzü kızarmıştı. Dudaklarımı yanağına bastırdım ve bir süre bekledim. Geri çekildiğimde yüzü koyu kırmızı olmuştu. Ama hala çok tatlıydı. 'Niall, utanmadın değil mi?' 'N-Ne utanmak mı? Tabii ki hayır.' Bu haline gülümsedim ve ona sarıldım. 'Niall, benden utanma. Biz dostuz, hatta kardeşiz.' Geri çekildiğimde gülümsüyordu. 'Kahvaltıda ne var.' 'Aslında bende yeni uyandım.' Gözlerimi ovuşturdum. Ayağa kalktım ve aşağı indik. Niall buzdolabını karıştırırken bende bir sandalye çekip oturdum. Kendimi iyi hissetmiyordum, başım dönüyordu ve biraz üşüyordum. 'Dionisa.' Niall arkasına dönmeden bana seslendiğinde ona baktım. 'İyi misin? Biraz solgun görünüyorsun.' 'Sadece açım.' Başını kaldırdığında buzdolabına çarptı, geri çekildi ve inleyerek başını tuttu. Bense gülmeme engel olamadım. Niall, kaşlarını çatarak bana baktı. Ve o da gülmeye başladı. İkimizde kahvaltı yapmamız gerektiğini hatırlayınca sustuk ve birbirimize baktık. Niall, mükemmel sandviçlerinden hazırladı ve bende ikimize portakal suyu doldurdum. Kahvaltı ederken şunu fark ettim:
Niall, Tanrı'dan ailemin ölümü için gönderilmiş bir özür hediyesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dialysis
FanfictionDionisa, her hafta diyalize girmek zorunda olan bir genç kız. Böbrekleri olmayabilir ama onun büyük bir kalbi var. Ve o her şeye rağmen mutlu olmayı başarıyor. Bizim sevgili İrlanda biblosu da işin içine girerse ne olur? Merak ediyorsanız sizde onla...