Raftan bir kupa alıp içine kahvemi koydum, üzerine kaynamış suyu ekledim ve daha o anda yayılan kahve kokusu ciğerlerimi doldururken saniyeler içinde yok olacağını bildiğim bir huzur içimi kapladı. Bütün odayı saran bu koku öyle hoşuma gidiyordu ki belki de hayatımda hiç sıkılmayacağım tek kokuydu.Kahvaltıyı kahveyle geçiştirmek- evet buna geçiştirmek deniyordu ama bence daha iyi bir kahvaltı düşünülemezdi- pek sağlıklı sayılmazdı ancak uzun uzadıya kahvaltı yapmak için ne vaktim vardı ne de sabrım.
Mutfak masasına oturdum ve duvara asılı olan televizyonu açtım. Ekranın sağ alt köşesinde saatin 07.32 olduğu yazıyordu ve sabah haberleri başlamıştı.
Haberi sunan spiker yedi yıl önce meydana gelen ve etkisini hala küçük de olsa göstermekte olan salgınla ilgili bir haberi sunuyordu.
Yedi yıldır din, dil, ırk fark etmeksizin yeryüzündeki bütün insanlar bu salgınla mücadele ediyordu. Nasıl yayıldığını ve nereden geldiğini bilmediğimiz bir virüsle karşı karşıyaydık.
Bu virüse karşı vücut bir savunma mekanizması geliştiriyordu ancak virüs o kadar hızlıydı ve o kadar değişkendi ki ortaya çıktıktan sadece saatler sonra 12.354 kişiyi öldürmüştü.Hemen bir sonraki haftaya kadar ölüm sayısı 129.455 olmuştu.İşin en kötü yanı virüs sizi öldürmeden on beş dakika öncesine kadar hiçbir belirti vermiyordu. Yani kendinizi kötü hissetmeye başladığınız andan itibaren sadece on beş dakikalık bir hayatınız kalıyordu. Virüs vücudunuza girdikten sonra sanki görünmez ve fark edilemez bir hale bürünüyordu.
Yedi yıl önce üniversite son sınıfın son finallerine girdiğimiz gün haberlerde çarpıcı bir başlıkla hayatımıza girmişti bu virüs.O zamandan sonra o kadar çok şey değişmişti ki bazen düşündükçe hala inanmakta zorluk çekiyorum.
Bir sabah uyanıyorsunuz ve o günlük en büyük derdiniz, gireceğiniz final sınavının ne kadar zor olduğu, konuların ne kadar fazla olduğu ve mezun olup olamayacağınız merakının göğsünüze çökmesi. Evet insanların hayatı birden bire böyle değişti işte. Bazen hayatınız böyle keskin ve aniden geri dönüşümsüz bir şekilde değişir ve o günden itibaren en yoğun duygunuz eskiye olan özlem,vücudunuzun içinde dolaşıp durur. Sizi kemirdiğini hissedersiniz, zamanla geçeceğini düşünürsünüz. Ancak zamanla anlarsınız ki en büyük yanılgı bunun geçeceğini düşünmek.
O sınav için ne kadar stres yaptığımı hatırlıyorum. O günden itibaren karşılaştığımız problemlerle kıyaslayacak olursak bir hiçmiş, ancak insan, başına daha kötüsü gelene kadar hep en büyük probleminin mevcut derdi olduğunu düşünür. Yedi yıldır öğrendiğim tek bir şey varsa o da hiçbir zaman bir problemi ne gereğinden fazla küçümse ne de gözünde büyüt.Biz kırk dakikalık sınavımızdan çıkana kadar dünyanın birçok farklı ülkesinde tam yetmiş dört kişi hayatını kaybetmişti. Akşam olduğunda ölüm sayısı binlere ulaştı. Kırk sekiz saat geçtikten sonra on binlerce insan ölmüştü. Tüm dünyaya büyük bir panik dalgasının içinde savruluyordu. Kimse bununla nasıl başa çıkacağımızı bilmiyordu. Üstüne üstlük kimse bunun nasıl ortaya çıktığını, nasıl bir mekanizmaya sahip olduğunu ve ne gibi etkileri olduğunu da bilmiyordu. Birçok komplo teorisi de havada uçuşuyordu. Kimi bunun büyük ve güçlü ülkelerin diğer insanları yok etmek için başlattığı bir biyolojik savaş olduğunu ileri sürüyordu, kimi de gizli ve etik olmayan deneylerin yapım aşamasında bazı teknik aksaklıklarla karşılaşıldığını ve istenmeyen bazı sonuçları doğurduğunu söylüyordu. Ancak sonradan anlaşıldı ki istisnasız her ülkeden birçok insan yaşamını yok yere kaybediyordu ve bu biyolojik bir savaştan çok daha fazlasıydı. Bu tüm dünyanın daha önceden hiç karşılaşmadığı bir savaştı. Savaş tüm insanlığa açılmış bir savaştı. Üstelik binlerce yıldır gelişmesi hiç duraksamadan devam etmiş olan insanoğlu bunun karşısında çaresiz kalmıştı. Belki de gelişmemiz tam da burada, bizden milyonlarca kat küçük bir organizma olan bir virüs karşısında duraksayacaktı. Yüzyıllardır olan biten tüm kavgalar, savaşlar hiçbir ırkı yok edememişti fakat bu virüs sadece çoğalarak,kendinden birkaç tane daha oluşturarak, bizimle savaşa bile girmeden bizi yok edecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALTIN ÇAĞ
Science FictionBurası eski dünya değil, bu çağ güçlülerin çağı. Sadece güçlü olanların yaşayabileceği bir dünya, sadece zekilerin o gücü elinde tutabildiği bir dünya.