"Ne dersen de, ben seni gördüm ve bu kalp bir kez tekledi. Gerisi umrumda değil pirinç keki"°•°•°•°•°•°•°Vmin°•°•°•°•°•°•°
~화이트~
Saçlarıma son bir bakış atarak çekilmiştim aynanın karşısından. Elimdeki kağıt parçasına buruk bir gülümseme sunarken gitar çantamı alarak hızlıca mutfağa ilerlemiştim.
Tam olarak neyi nasıl yapacağım hakkında bir fikrim yoktu.
Sadece yapabileceğim her şeyi yapmadan ölmeyecektim.
Başka bir sorun daha vardı.
Planladığım çoğu şey, sevgilim ile yapmak isteyeceğim türdendi.
Tabi, bir sevgilim olsaydı her şey daha kolay olurdu.
Başımı sağa sola sallayarak kendime gelmeye çalışmış ve görüş açıma giren Hea ile sırıtmıştım.
Gözlerini ovuşturarak ilerleyen beden yaptığım eseri gördüğünde büyük bir çığlık atmış ve benim kahkaha atarak kafeden çıkmama sebep olmuştu.
Dışarı çıktığımda ve kalabalık arttığında ellerimi ceketimin cebine koyarak adımlarımı izledim bir süre.
Hiç ölecek bir insanı andırmıyordum.
Daha çok, orta yaş krizine girmiş bir amca gibiydim. Elinden gelen en çılgınca şeyleri yapmaya çalışan bir amca.Tamam, kabul.
Berbat benzetme.Başımı onaylamazca sallayarak geldiğim parkta rast gele boş bir yere oturdum. Gitar çantamı çok ağırmış gibi omzumdan çıkarırken çantayı yavaşca önüme koydum. Fermuarı dikkatlice açarken hafifçe gülümsemiş ve gitarın üzerindeki gezegenlere göz gezdirmiştim.
Satürn, Venüs, Jupiter, Mars..
Ve,
Kenarda el sallayan minik uzaylı..Gitarın zarif tellerinde gezdirdim parmaklarımı. Kaç dakika gezegen stickerlerının bulunduğu siyah gitarımla bakışıyordum bilmiyorum ama, uzun bir süre geçmişti.
Sadece biraz cesaret.
Başladıktan sonra gerisi gelecekti ki.
Parmaklarım tellerin üzerindeki yerlerini alırken derin bir nefes vererek başımı gökyüzüne çevirdim ve bulutlara bakarak çalmaya başladım.
"I heard~ that you're settled down~."
Etraftaki insanların varlığını unutmaya çalıştım ilk notalarda.
Kapadım gözlerimi, derin bir mefes daha aldım ve mırıldandığım şarkıyı daha yüksek sesle söylemeye başladım."That you~ found a boy, and you're married now~"
Üzerimdeki gerginlik toprağa çekilircesine yok olurken, iki üç kişinin beni dinlediğini görmüş ve yüzümde yer edinen kocaman gülümsemeye engel olamamıştım.
Kalbim maraton koşarcasına sol göğsümü döverken oturduğum yerde kıpırdanarak gözlerimi insanlarda gezdirdim. Küçücük olan grup, bir kalabalığa dönerken yutkunarak kendime izin vermiş ve sesimi biraz daha yükselterek bana eşlik eden insanlara gülümsemiştim.
Şarkının en hoş kısmını hepbirlikte söylerken hissettiğim duyguyu kalbime kazırcasına hissetmiş ve kalabalığa tekrar göz gezdirmiştim.
Bu his..
Bulutlarda olmak gibiydi,
Diken giren parmağının annen tarafından temizlenip öpülmesi gibiydi.
Bu his,
Son nefesini verecekken,
Dileklerinin gerçek olduğunu görmen gibiydi.
Bu his çileğin çikolataya banılması gibiydi.
Yani,
Nefes kesici."Never mind I'll find, someone like you~."
"I wish nothing, but the best, for you too~"
Ön kısımda oluşan boşlukta çocuklar koşuşturup gülümserken, aynı zamanda ritme uygun alkış tutan minik ellerine bakıp gülümsüyordum.
İçimden geçirdiğim düşünceyle gözlerimi kaçırdım.
Tanrım, çocuklar o kadar sevimliydi ki.. şarkıyı bırakarak birini kucağıma alıp sevebilirdim.
Gözlerim tekrar kalabalığa kaldığında insanların arasından sıyrılan minik bir beden gözüme çarpmıştı.
Ağzındaki maske yüzünden yüzünün tamamını göremesem de, bakışları bile bakma isteği veriyordu insana.
Fazla beyaz teni ise sadece boynuna dokunma isteğimi arttırırken sesimin titremesiyle yutkunarak sözcüklere devam etmiştim. Nefes nefese soluklanan beden gözlerini üzerimden ayırmazken sarı saçlarını karıştırmıştı. O an, üç dakikalık bir şarkının nasıl bu kadar uzun sürdüğünü düşünüyordum.
Kime ne söylüyorum?
Krema kadar beyaz teni ve zihnime kazınan bakışlarıyla, kalbimi hızlandıran pirinç keki aklımdan çıkmıyordu."Sometimes it lasts in love, but sometimes it, hurts instead~"
Şarkının son kısmına gelmiş gülümserken kalabalığın şarkının son kısmını hep birlikte söylemesiyle susmuş ve diğerlerini dinlemeye başlamıştım.
Bu his ejderha ile uzaya çıkmak gibiydi.
Hayır hayır,
Ay'a ilk adımını atan bir astronotun heyecanla zıplamasıyla aynı histi.
Tamam, belki uzaya gitmedim ama..
Herneyse!!!!Gözlerim gezmek için can attığı kişinin bedeniyle yüz yüze gelirken bedenimde gezinen gözleri ile yutkunmama engel olamamıştım.
Bakışları tehlikeliydi.
Tatlı ve tehlikeli..
Belki de biraz,
Haz verici.
Onu tanımıyordum bile, belki bir daha görmeyecektimde..
Neden bu kadar gerilmiştim ki?
O da diğerleri gibi biri,
Fazla düşünme Tae, işlerin çok.Parmaklarım tellerin üzerinde hareketsizce dururken kalabalıktan bir alkış tufanı kopmuş ve herkes bir anda dağılmaya başlamıştı.
Neredeyse tüm kalabalık dağıldığında onun ortada kalan beden dikkatimi çekmişti.
Pirinç keki gitmiyor, orada öylece dikilerek gözleriyle bedenimi yakıyordu.
Baktığı her yer..
Tek,
Tek,
Yanıyordu.Vücudum kavrulurken titrek bir nefes vererek eşyalarımı toplamaya başlamıştım.
Öğlen vakti olduğundan mıydı, bana öyle derin baktığından mıydı bilmem ama..
Serin bir yere gitmeliydim.Serin bir yere gitsem iyi olacaktı.
Gitar çantamı umursamazca omzuma takarken boynumun açılmasıyla başımı eğmiş ve yürümeye başlamıştım gitmek istediğim yere.
Sahil..
Lanet olsun bakışları aklımdan çıkmıyor ve içimdeki kıpırtı beni yakıyordu..
-Taehyung
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KASIMPATI-Vmin-
FanficBu hikaye; Değerli birilerine ithafen yazılmaktadır. Sizin için ^^ Ve o gün, tenindeki mor lekelerle aynı olduğumuzu anladım..