*다솥/오*

30 4 11
                                    

"Kaderdi belli ki bizi karşı karşıya getiren, o zaman.. neden uyum sağlamayalım ki gitarcı çocuk?"

*검은~*

"Kendini yorma Jiminnie"

"Gitmeni istemiyorum"

"Eğer yorulursan beni ara"

"Bu işi bitir, devam etmeni istemiyoruz"

"Yoruldun mu?"

"Kendini kaptırma, her molada beni ara"

"Nasıl hissediyorsun? Yorgun musun?"

"Bugünlük gitme Jim"

"Dikkatli ol"

"Ya sana bir şey olursa?"

"Agh.. yeter."

Oturduğu bankta derin bir nefes vererek saç diplerini ovdu genç adam.Ailesini dinlemek istemiyordu.Küçüklüğünden beri en iyi kararları onlar verirken, bu kez karşı çıkıyordu.Bir an düşündü kendi kendine.

Bu sefer onları dinlemesem, ne olur ki?

Yutkunarak parmaklarıyla oynayan minik beden, kol saatine bakarak etrafına bakınmaya başladı.

"Aish.. nerede kaldınız ?"

Dudak büzerek telefonunu çıkardı ve arkadaşına mesaj attı. Birkaç dakika sonra gelen mesaj ile gözlerini kelimede gezdirdi.

Gelemeyeceğiz.

Kısa ve net bir cevap yaztıktan sonra omuz silkti.Derin bir nefes vererek bankta arkasına yaslandı ve gözlerini yumuverdi. Bozuk havaya aldırmadan çıktığı nehir kenarında boş boş oturuyordu. Aslında ekildiğini anladığından beri oturuyordu. Durgunca akan nehrin etrafındaki kahverengi yapraklı ağaçlardan süzülerek kulaklarına ilişen sessiz rüzgar sesiyle gülümserken, yanağında hissettiği ıslaklıkla gözlerini araladı genç adam.
Hafif çiseleyen yağmur ve sonbaharın etkisiyle soğuk olan havaya bakarak dudak büzdü.

Bu havayı bir daha hissedemeyecek miydim tenimde?

Yağmuru sadece izlemek zorunda mı kalacağım?

Ama ben yağmuru hissetmeyi severim..

Düşünceli bir şekilde banktan kalkarak ilerlemeye başladı.

Tamam.. yağmuru hissetmek güzeldi..

Lakin bedenim buna müsait değildi. Eskisine göre daha güçsüzdüm.

Derin bir nefes vererek gözleriyle kuru bir alan aradı sarı saçlı çocuk. Gördüğü her mekan tıklım tıklım iken, oflayarak bildiği tek yeraltı metro durağına ilerlemeye başladı.

Şemsiye almalıydım
Şemsiye almalıydım..

Zihninde dolanan tüm düşüncelerini bölen telefonunun sesiyle, elinden geldiğince telefonu yağmur damlalarından koruyarak aramayı yanıtladı.

"Evet?"

Hafifçe titreyen dudakları ile güçsüz bir sesleniş sonrası duyulan sesle yutkundu.

"Jimin-sshi, ailen bi-"

Ne diyeceğini anlamıştı bile..

"Hayır, bırakmayacağım."

Karşı tarafta oluşan sessizlikle dudaklarını nemlendirerek hızlı adımlarını yavaşlattı.

"Jimin, devam etmen çok riskli"

"Bunu yapmayacağım Jae hyung"

Hattın diğer tarafından gelen oflama sesiyle Jimin etrafa bakındı ve boş bir banka oturdu hızlanan yağmur eşliğinde.

"Jim, senin iyiliğin için en iyisinin bu ol-"

"Benim için en-"

"Senin için iyi olanı istiyoruz, gruptan- Jae hyung!"

İşittiği ses ile dolan gözlerini ayaklarına dikerek yumruğunu sıktı.

Diğer hatta yükselen tartışma sesleri ile dayanamadan seslendi.

"Yeter!"

Gencin sesi normalden yüksek çıkarak tüm tartışmayı durdurmuştu.

"S-siz buna karar veremezsiniz."

Telefonu kendinden uzaklaştırarak kendini sıkmayı bırakmadan ağzından bir hıçkırık kaçırdı. Titreyen çenesiyle dişlerini sıkarak yutkundu.

"Bana bakın, bunu yarınki pratikte konuşalım."

En ciddi ses tonuyla dudaklarını dişleyen sarı, aramayı sonlandırarak açık ekrandaki bildirim paneline baktı. Yeni mesajlar geliyordu. Hafifçe gürleyen gök ile yerinde sıçrayarak bildirimlere göz atarken, ağlaması da yağmur gibi şiddetlendi.

Yağmur yağıyor, eve git bebeğim.

Artık dikkatli olmalısın.

Biliyorsun, sadece normal bir grip bile seni mahvedebilir Jim.

Eve git ve dinlen meleğim.

Doktorun yeni ilaçlar yazdı, tezgahta duruyorlar.

Onları iç ve dinlen.

Yürürken dikkatli ol.

Başın dönüyorsa ara beni.

"Bıktım, beni rahat bırakın artık."

Yalnız olmanın verdiği rahatlıkla sessiz hıçkırıkları tek tek dudaklarından dökülürken, burnunu çekerek eliyle yanaklarını sildi.

"B-ben.. zaten vaktim a-azalıyor, siz.. beni boğuyorsunuz- Agh, bırakın beni.."

Tekrar burnunu çekerek soğuktan titreyen bedeni ile banktan kalkmaya çalıştı. Görüş alanının kararması ve Dünyanın yukarı doğru hareket etmesiyle geri düştüğü bankta yutkunmuştu. Sessiz hıçkırıkları sessiz kalıbından çıkarak sesli hale gelmişti. Saçlarına damlayan yağmur damlaları kesilirken, bulanık görüş açısına giren ayakkabılarla hıçkırıklarını susturmuş ve burnunu çekip toparlanmaya çalışmıştı.

Beni kimse bu halde göremezdi.

"Hasta mı olmak istiyorsun?"

İşittiği tanıdık kalın ses ile dudaklarında belli belirsiz bir gülücük yer edinirken, yanağına dokunan mendille önüne eğilen genç adam..
Kalın sesiyle mest olduğu genç adam..
Sarının hızlanan kalbine hiç yardımcı olmuyordu..

"Seninle bu şekilde karşılaşmayı beklemiyordum pirinç prens"

KASIMPATI-Vmin-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin