Merhaba değeli okurlarım.
Yorumlarda da belirttiğim gibi bu benim ciddi anlamda yazdığım ilk hikayemdi ve yaklaşık 2 sene önce yazmıştım. Silmeye kıyamadığım ama pek de mükemmel bulmadığım hikayem. Aslında devam etmek gibi bir amacım yoktu ama dün bir okurum bir sürü yorum atana kadar. Hatta bu bölümü ona (Deniz_Saka) ithaf etmek istiyorum. Üzgünüm ama eğer ilerletemezsem final yapacağım. Neyi nereye bağlayacağımı kestirmek gerçekten çok zor. İnsan aklıyla büyüyormuş gerçekten. 2 sene önceki aklımla yazdığım bir hikayeyi sürdürmek zor olacak ama bu bölümü güzel bir yerlere bağlayabilirsem eğer devam ettirebilirim. Bu arada yeni hikayelerime göz atabilirsiniz. Sizi seviyorum iyi okumalar :) .Alp~
Aradan 2 sene geçmişti. Defne hayatının en güzel yıllarını hastane köşelerinde geçirirken onun yanından hiç ayrılmamıştım. Beni görmek istemiyordu. Efeyi de, babasını da. Aslında herkesten nefret ediyordu. Ona bunu yapan bizdik. Fizik tedavisi olurken yanında kimseyi istemiyordu. "Güçlü olmak için size ihtiyacım yok. Beni rahat bırakın!" diyordu. Son zamanlarda tedavi yanıt vermiş, Defne artık yürümeye başlamıştı. Evet, Defne o lanet yerden atladıktan sonra felç olmuştu. Zeminin yumuşak olması onun ölmesini engellemişti ama felç olmasına engel olamamıştı. Ama geçmiş değil şimdi önemli. O iyi ve daha iyi olacak.Defne~
O gün ölmediğim için kendime lanetler okuyorum. Nefret ettiğim tüm geçmişimden kaçmak için çabalıyorum. Hayatımı adadığım her şeyin bir anda bulut oluşunu izlemek canımı çok yakıyor. Artık insanlara güvenemiyorum. Alp'i sevmeyi engelleyemiyorum. Onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştıkça bana daha çok geliyor. Buna engel olamıyorum. Ben gözlerimi kapattığımda, uyuduğumu sanıp bana beni ne kadar çok sevdiğini anlatışını dinliyorum. Ona sarılmayı öyle özledim ki. Kısacık zaman diliminde ona karşı hissettiklerimi. Keşke burası çıkmaz yol olmasaydı. Duvarları; binaları yıksaydık, yeni yollar açsaydık.Alp elinde papatyalarla odama girdi. Dolu gözleriyle gülümsedi. "Sana getirdiğim gülleri neden istemediğini anladım. Canını yakan şeyleri sevmiyorsun. Dikenlerinin sana batmasını istemiyorsun. Sen papatyaları seviyorsun." Yanıma geldi. Papatyaları önüme koydu. "Seni seviyorum Leyla." dedi.
"Sen Kays mısın?" dedim. Anlamamıştı. "Kays?"
"Mecnunun gerçek adı. Kays'a Mecnun adı, kendini Leyla'nın aşkından çöllere vurduğunda konuluyor."
Bana yaklaştı. "Leyla, Mecnuna aşkından asla vazgeçmiyor. Defne seni çok özledim." dedi ve başını boynuma yaklaştırıp kokumu içine çekti. Ona sarılmamak için kendimi zor tutuyordum. 'Ben de özledim.' diye bağırmamak için direniyordum. Gururumu kırdım. Ona sarıldım. Ona sımsıkı sarıldım. Tam o anda aklıma en iyi arkadaşımla onu birlikte gördüğüm an geldi. Bir anı, böyle batabilir miydi insanın kalbine. Zamanı geri sarıp onu itmek istediğim. Uzaklaştırmak. Böyle bir anıyla kalbimin boşluğunu doldurmaktansa, kalbimin boş kalmasını tercih ederdim. Onu bıraktım. "Mecnun, sevgisinden kendini yitirene denir. Ama sen öyle iğrenç bir şey yaptın ki. Hazmedemiyorum Alp."
"Defne çok kötüydüm o gün. Kafam bok gibiydi. Sen sadece sana gösterdiğim kadarını gördün. O gün ne yaşadım biliyor musun. Babam hep bana annemin intihar ettiğini söyleyerek büyütmüştü. Sonra ben-ben öğrendim ki onu babam öldürmüş. Döve döve öldürmüş. Kadının bütün hayatını almış elinden. Benim annemi almış benden. O gün bunu öğrendim. Senin yaptığın fedakarlığı kaldıramadım. Sana onu ben yapmıştım. Benim yüzümdendi. Senin yanından ayrıldıktan sonra içmeye gittim. Ece de oradaydı. Barda dans ediyordu ve kahkaha atıyordu. Feci sarhoştu. Ben de sarhoştum. Onu gördüğümde ikimizde kör kütük sarhoştuk. Sonra olan oldu. Sen geldiğinde halen tamamen ayılmamıştım. Son olarak.Hayat böyledir. Sen; düşersin, sürünürsün ve dağılırsın."
"Avril Lavigne? Bana dair her şeyi hatırlıyor musun? Gerçekten unutmadın mı 2 senede!"
"Aksine seni daha iyi tanıdım." dedi ve gülümsedi sonra gözleriyle papatyaları işaret etti.
"Seni seviyorum Alp."
