-1-

596 73 34
                                    

Hayatım sıradanlıkta  çığır açmıştı. Liseyi bitirdikten sonra, üniversiteye gitmeyi ben istememiştim. Okumak istemiyordum. Ben daha çok insanları mutlu eden ,sürekli yardım etmeyi amaçlayan bir kızdım. Zaten bunu ilke edinmiştim. Ve bunun okuma ile bir ilgisi olacağını düşünmüyordum.

Evet. Belkide düşüncem yanlıştı. Ama bu kararımı değiştireceğimi de hiç sanmıyorum. İnsanlar, okumuyorum diye bana çok önyargılı bir şekilde davranabiliyor. Ailem zengin diye, okumam gerekmiyordu. Ama bunu diğer insanlara anlatmam zor. Zengin ailelerin çocukları hep okurdu değil mi ? Sanırım ben bu kurala uymuyorum.

Gözlerimi tavandan çekip yatakta doğruldum. Masamın üzerindeki telefonumu alıp saate baktım. Hemen banyoya gidip rutin işlerimi yaptım. Merdivenlerden aşağı indiğimde, annemin kahvaltı hazırladığını gördüm. Evde yardımcımız vardı ve genellikle kahvaltıyı o hazırlardı. İki ihtimal vardı; ya annem mutlu bir haber almıştı, ya da yardımcımız izinliydi. Annemin yanağını öpüp masaya oturdum.

"Babam gelmiyor mu ? " dedim. Her zaman benden önce kahvaltı masasına otururdu.

"Baban şirkete gitti ." dedi annem. Soğuk bir şekilde konuşmuştu. Yüzündeki gülümsemesi de anında soldu.

"Ne oldu ? "

"Son zamanlarda çok çalışıyor. Ve hasta olmasından korkuyorum. " dedi. Anne ve babamın sevgisi çok büyüktü ve her zaman buna özenmişimdir. Her zaman hayatımda beni böyle seven birisinin olmasını istemişimdir. Derin bir nefes verdim.

"Bir şey olmaz anne. Babam hep bu şekilde çalışıyordu. " deyip gülümsedim. Annemin hiçbir zaman üzülmesini istemiyordum. Hemen, her şeyi kafasına takabilecek bir insan olduğu gibi, karşısındaki üzülmesin diye kendini üzebilen birisidir.

"Haklısın galiba." dedi ve sıcak gülümsemesi tekrar geldi. Böyle olmasını istiyordum işte. Her zaman gülümsemesini...

Annem her zaman fedakar birisidir. Bu fedakârlıkları, kendine zarar verebilecek, ancak karşıdakinin yararına olacak bir şey bile olabiliyor. Annem kendisini pek düşünmez. Ben kırılıyım. Ama etrafımdaki kişiler kırılmasın kuralına uyar. Biraz da saflık var tabii. Bu kötü anlamda saflık değildi işte. Sürekli bir yardıma koşma çabasında. Bende bu özelliğimi annemden aldım sanırım. Yardıma koşması tabikide saflık değil. Ancak, etrafındakiler annemi kullanma pozisyonuna geldiğinde, annem bunu anlamayacak kadar iyimser düşünür.

Hazırladığı kahvaltıyı masaya koyunca yemeye başladım .

------

Kahvaltımı yaptıktan sonra deniz kenarında yürüyüşün iyi gelebileceğini düşündüm. Hemen üstüme eşofmanlarımı giyerek, telefonumu aldım.

Deniz kenarına doğru yürümeye başladım. Hava gerçekten çok sıcaktı. Aslında sıcak havaları daha çok severim. Yağmurlu havalar, hep içime bir sıkıntı düşürür. Aynı zamanda yağmurda ıslanma fikri hiçbir zaman hoş gelmedi bana. Yağmurda dışarıda olup da mutlu olan insanları bu yüzden hiçbir zaman anlamayacağım sanırım. Sıcak havaları daha çok tercih ederim.

Deniz kenarına gelmiştim. İnsanlar bir kısmı denizde yüzerken,  bir kısmı çocuklarının oynayışlarını izliyor, hatta videolarını bile çekiyordu. Kimisi ise voleybol oynuyor, şakalaşıyordu. Mutlulardı. Olması gerektiği gibi. Kimi zaman hayat olması gerektiği gibi değilde, öyle olmasına mecbur olduğu için yaşanır. Mecburdur insan bazı şeyleri yaparken yada yaşarken. Olması gerektiği gibi yaşamak ister. Fakat, şartlar elvermez malesef.

Yürümeye başladığımda, denizin kokusunu içime çektim. Hoştu. Denizin kokusu garip bir şekilde huzur veriyordu işte. İzmir'i bu yüzden seviyorum. Denizi, maviliği, yeşilliği ile çok güzel. Denizin kokusu, diğer denizler gibi değil işte. Farklı. Çok farklı.

Yürümeyi bırakıp, denize doğru döndüm. Kollarımı iki yana açarak gözlerimi kapattım. Tekrardan denizin kokusunu içime çektim. İzmir'i fazlasıyla seviyordum. Gözlerimi açıp denizin maviliğine baktım. Deniz, seffaftı aslında. Gökyüzü onu mavi gibi gösteriyordu. Deniz de inadına, seffaflığını gizlemek istercesine, yüzünü mavi gösteriyordu.

Yürümeye devam ettim. Az ileride bir adam yere düşmüştü. Fakat kimse dönüp de yardım etmek için yeltenmiyordu. Yardım etmek istedim ve adamın yanına doğru koştum.

"Yardım edeyim." dedim ve kolundan tutarak kaldırmaya çalıştım. Ama o kolunu ellerimin arasından çekti. Kolunu çekince gözlerimi gözlerine kilitledim. Daha doğrusu gözlerini göremedim. Çünkü, gözünde gözlük vardı. Saçları açık kahverengiydi. Yanaklarından çenesine doğru uzanan ve dudağının üstünde birleşen, daha yeni çıkmış sakallara sahipti. Yaşı en fazla 25 gibi duruyordu. Ama, sanki sakallarının tamamını kesse daha genç duracak gibi.

"Gerek yok ." gözünde gözlük olduğu için, gözlerinin rengini göremiyordum.

"Bakın, ben sadece yard-... " daha cümlemi tamamlamadan sözümü kesti .

"İstemiyorum. Bana acımanızı istemiyorum ! " diye bağırınca ürperdim. Hatta birkaç kişi bize bakmıştı. Belkide en başından beri, yardım etmemeliydim. Ama iyilik yönüm baskın çıkmıştı ve yardım etmiştim.

"Size neden acıyım ki ? " dedim. O sırada yerden kalktı. Elindeki poşetten katlanabilir bir çubuk çıkardığında nefes alamadım. Ne yani gözleri görmüyor muydu?

"B-ben üzgünüm. Bilmiyordum." Sesim tiremişti. Ne diyebilirdim ki şu durumda ?

"Önemi yok ." dedi ve biraz yakınımızda olan bir banka doğru ilerledi. Çubukla etrafı yokluyordu. Bu onun için kim bilir nasıl da zordur. Hayatın yalnızca siyah tarafını görmek nasıl da acı veriyordur. O'na yardım etmek istiyordum. Fakat o yerden kalkmasına bile yardım etmeme izin vermemişti, ki ona destek olmama asla izin vermezdi. Banka oturduğunda katlanabilir çubuğu tekrar poşetin içine koydu.

İnsanların O 'na acımasını istemiyordu. Tek istediği buydu belkide. O'nun tek bir yolu vardı. O da karanlık. Sadece karanlıkta ilerleyebiliyordu. Aydınlığını o seçecekti. Doğru olan şeyleri seçerse ve doğru şeyleri yaşarsa aydınlığı bulacaktı. Belki ileride o karanlık yolun sonunda aydınlık vardır .

Hemen bende banka doğru ilerledim ve yanına oturdum. O'na acımıyordum. Sadece biraz olsun yardım etmek istiyordum. Herkese yaptığım gibi...

"Biraz daha iyi misin ? " dedim .

"İyiyim . " dedi soğuk ses tonuyla. Ben ne kadar ona adım atmaya kalksam o duvar örüyordu sanki.

"Ben Beril . " dedim ve elimi eline doğru uzattım. Görmüyordu .Ama hissedebilirdi.Ama o hissetmemiş gibi yaptı. Direk olarak adını söylemesini beklemiyordum. Sonuçta daha yeni tanışmıştık.

Elimi geri çektiğimde etrafıma göz gezdirdim. O sırada konuştu.

"Neden burdasın ? "

"Yardım etmek istiyorum . " dedim ve bankda doğruldum.

"Neden ? " dedi ve kafasını etrafta çevirdi. Dıştan bakan birisi, asla onu gözleri görmeyen birisi sanmazdı. Belkide bana oyun oynuyordu. Bilmiyorum .

"Bir nedeni yok. " dedim sıcak bir tavırla. "Yardım etmeme izin vereceksin değil mi ? " dedim. Hiçbir şey demedi. O bu kadar soğuk davranırken, neden yardım etmek istediğimi hâlâ çözmüş değilim. Israrcı ve inatçı yönlerim baskın çıkıyordu.

"Peki. Sen konuşmayı pek sevmiyorsan ben konuşayım. " dedim. Tam konuşacakken o konuştu.

"Gerek yok. Git lütfen. " dedi ve  eliyle gitmem için işaret yaptı. Kollarını banka doğru uzattığında bende oturduğum yerden kalktım.

"Yarın burada tekrar yürüyüş yapacağım. Bilgin olsun. " dedim. Bir şey demeyeceğini anladığımda arkama son kez bakarak deniz kenarından ayrıldım.

O 'na yardım etmek istiyorum. Hiç tanımadığım kişiye yardım etmek istiyordum. Yardıma ihtiyacı vardı. Soğuk davranmasının tek nedeni yeni tanışmış olmamızdı. Aslında bu kadar soğuk birisi değil. Biliyorum. Soğuk tarafının yanında sıcak tarafı da vardı. Sadece, insanların kendisine acımasını istemiyordu. Ben O'na acımıyordum. Sadece, ufak bir yardım etmek istiyordum. Sadece yardım.

Sensiz AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin