-3-

310 36 20
                                    

Gökyüzünü anımsatan gözleri, konuşması, gözlüğü, yardım edişim, hepsi gün boyunca aklımdaydı. O gözler, görmek isterlerdi. Her şeyden çok. Gözleri, gökyüzünü anımsatıyordu. Fakat tam gökyüzü değil. Farklı şeyler de vardı. Yıkılmışlık gibi. Bu gözlerinin rengine hapsolmuş bir duygu gibiydi. Belkide yıkılmışlık değilde sadece şuanki durumuna üzülmüşte olabilir. Bilmiyorum. Bilemiyorum.

Duygular, anlık yaşanmaz. Tepkilerimiz anlık olur. Duygular, hayatımızın, şuanını da, geleceğimizi de etkileyebilir. Onda farklı duygular vardı. Çok farklı. İnsanları, düşman gibi görüyor. En azından ilk tanışmada...

Ama anlaması gerekiyor ki insanlar, düşmanımız değil. Sadece, benciller. Son derece bencil. Bencillik, her insanda var demiyorum. Aksine, her insanda yoktur. Bencillik, insanın kabul etmeyeceği bir duygudur, ki bencillik yaptıktan sonra bunun farkına bile varamazlar. Belkide Ufuk, insanların bencilliklerinden korkuyordur. Ama ben bencil değilim ki. İlk tanışmamızda da bana son derece soğuk davrandı... Nedensizce ...

Bencilliktende korkmamalı. Çünkü korkarsa kaybeder.

Sabah çoktan olmuştu ve ilk defa iyi bir şekilde uyumuştum. Geçmişte yaşamış olduğum kötü bir olay yüzünden hiçbir türlü rahat uyku uyuyamıyordum. Küçüktüm. Hemde çok küçüktüm. Bazı olayları hatırlamıyordum bile. Tek hatırladığım, bir kadının bileğindeki bileklikti. İnci taşlar vardı. Aynı şekilde, sanırım bilekliğin takımı olan, bir yüzüğü vardı ve üstünde de puantiyeli bir elbise... O an sanki zaman durmuş gibiydi. Kuzenimin yere yığılışı, son sözleri, yarı açık bakan gözleri ve yere yayılan kırmızı renk. Hepsi, aklımdaydı. Zor günlerdi. Hemde çok zor. Kuzenim sadece 'Cezamı ödedim, Aslı Kara !' demişti. Ne olduğunu bilmiyordum ve şuanda da bilmiyorum. Kuzenim yerdeyken ben giysi dolabına saklanmıştım. Dolabın iki kapağının arasından, çok az bir şekilde görüyordum. Kadın, silahını kuzenimin başından indirirken bileğindeki bileklikde kan lekesi olmuştu. Umursamadı ve odadan çıktı. Ben sessizce ağlarken, bir yandan da dolaptan çıkmıştım. Kuzenimin elini tuttuğumda çoktan öldüğünü fark etmiştim. O konular, geçmişte çoktan kapandı ve bir daha açılmayacak.

Yatağımda doğruldum. Her zamankinden daha mutluydum. Bunun bir nedeni yoktu. İnsanlara yapılan en ufak bir iyilik bile benim mutlu olmamı sağlıyor.

Bugün yine deniz kenarına gidecektim. Ufuk'a yardım edeceğime dair söz vermiştim.

Odamdan çıkıp banyoya ilerledim. Rutin işlerimi yaparak aşağıya indim. Yardımcımız, kahvaltı masasını hazırlarken, annem ve Melis sohbet ediyordu. Melis' in burada ne işi vardı ? Yavaş adımlarla koltuğa ilerlerken, bardak kırılma sesi geldi. Yardımcımız, bardağı kırmıştı. Melis hemen koltuktan kalkıp sinirle yardımcınım yanına gitti.

"Sen nasıl kırarsın bunu ? İşini düzgün yapacaksın! "

O ise sadece kafasını eğmiş , "Özür dilerim Efendim. " diyordu. İnsanlar küçümsenecek varlıklar değildir. Kimse kimseden üstün değildir çünkü. Melis'in de, küçümsemeye hakkı yok.

Melis'in kolundan çekerek uzaklaşmasını sağladım.

"Ne var bunda ? Yanlışlıkla kırmış olabilir. Hem bundan sanane ? " dedim. Melis'ten zaten hoşlanmıyordum. Burnu büyük bir insandı. Kimseyi umursamazdı. İnsanların duyguları onun için önemli değildi. Kolunu elimin arasından kurtardı.

"O bir hizmetçi ! İşini düzgünce yapacak ! "

Kaşlarımı çattım. İnsanları bu derecede küçümsemesi, beni rahatsız ediyordu.

"Burası bizim evimiz. Senin değil ! İnsanları küçümsemeyi bırak artık. Burası bizim evimiz ve bizim kurallarımız geçerli. Senin değil!" diyerek nefesimi hızlıca dışarı verdim. " Bu arada, belki önemsersin diye söylüyorum. Hizmetçi değil, yardımcı! " diyerek devam ettim.

Sensiz AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin