Her şey ailemin işi dolayısıyla annemin memleketi olan Kore'ye taşınmak zorunda kalmamızla başlamıştı. Başta bu kararı hiç sevmemiştim, arkadaşlarımı, ailemi, sevdiğim her şeyi bırakıp gitmek çok saçma gelmişti. Doğduğumdan beri iki vatanım olduğunu söylerlerdi ve babam, beni gitmek için ikna etmeye çalışırken aynen şöyle demişti: "Kanının diğer yarısını da tanımalısın."Gerçi ben ne kadar istemesem bile Kore'ye taşınacaktık ama benim onlara karşı gelmemem işleri biraz olsun kolaylaştırmıştı.
Türk ve Kore meleziydim, dahası Türk olan babam olduğu için gözlerim çok fazla çekik değildi, pek yabancı durmasam bile onlara çok da benzemiyordum. Çok açık, oldukça güzel kahverengi gözlerim vardı, annem evimizi yerleştirirken liseden birçok oğlanın bana âşık olacağını söylemişti. Bunların hiçbiri umurumda değildi. Bilmediğim bir ülkedeydim, benim için önemli olan ilk iki şey uyum sağlamak ve de arkadaş bulmaktı. Diğer hiçbir şeye vaktim yoktu.
Dönemin ilk günü beni okula annem ile babam bıraktı. Kore'nin üniformalarına alışamamıştım. Yakama takılan isimliğimde hem Türk hem de Kore ismim yazıyordu. Ailemin Türk olan kısmı Türk ismimle, Koreli olan kısmı Korece olan ismimle sesleniyordu. Arada bazı sorunlar yaşıyordum tabii, babamın arada annemden gelen alışkanlıkla Korece olan ismimi söylemesi gibi. O zaman asla ona cevap vermiyordum.
"Endişelenme." dedi annem sırtıma hafifçe vururken. "Her şey çok güzel olacak. Eminim ki güzel arkadaşlıklar kuracaksın."
"Çocuklar sana garip bir şekilde bakarsa umursama. Onlara biraz farklı gelebilirsin." Babam gülümsediğinde iç geçirdim. Onlara farklı gelirsem nasıl arkadaş olacaktık?
"Ah, tatlım." Annem bana bir poşet uzattı. İçinde öğle yemeği için hazırladığı şeyler vardı. Bunu Türkiye'deyken de yapardı. Okula hep Kore yemekleri götürürdüm, arkadaşlarım denemek istediği içinde bana yiyecek bir şey kalmazdı. "Yemeğini unutma. Yemekhaneden yemek istersen görevlilere yemekleri sormayı unutma."
"Farkında olmadan alerjinin olduğu şeylerden ya da domuz yiyebilirsin." Babam uyardığında kusacak gibi yaptım.
"Annem Koreliyken susam yağına alerjimin olması sizce de haksızlık değil mi?" Mızmızlandığımda annem gülerken saçlarımı karıştırdı.
"Hemen huysuzlanma minik ördek. Hadi, okuluna. Bir şey olursa bizi ara, tamam mı? Okul çıkışı seni almaya geleceğiz."
"Tabii yolu öğrenene dek." Surat astığımda babam kollarını kocaman açıp bana sarıldı.
"İsterse kızımın özel şoförü olabilirim."
"Olamazsınız Yılmaz-shii, sizin özel şoförlük yapmanız gereken başkası var." Annem babamın sırtına vurduğunda babam güldü.
Kulağıma "Annen kıskandı." dediğinde bende güldüm. Babamdan ayrılıp anneme sarıldım, ardından okula doğru yürümeden önce onlara el salladım.
Yapmam gereken şey müdürün odasına gitmekti. Neyse ki odasını çok kolay bir şekilde bulmuştum. O da beni sınıfında olduğum öğretmene teslim etmişti. Öğretmenle birlikte koridorda yürürken çok gergindim. Zil çalmıştı, öğrenciler çoktan sınıflarındaydı. Benim ise heyecandan ellerim titriyordu. Benden hoşlanacaklar mıydı? Beni aralarına alacaklar mıydı?
"Endişe etme. Eminim herkes seni çok sevecek." Öğretmen bana bakıp kocaman gülümsedi. Bir sınıfın önünde durduğumuzda "Hazır mısın?" diye sordu. Derin bir nefes alıp kafamı salladım.
Sürgülü kapıyı açmasıyla o önden ben arkadan içeri girdik. Öğretmen masasına ilerlerken öğrenciler ayağa kalktı ve öğretmene selam verdi. Beni gördükten sonra şokla birbirlerine bakmaya başladılar. Öğretmen durunca bende durdum, yüzüm sınıfa dönüktü. O kadar çok insan vardı ki, ben bunları nasıl aklımda tutacaktım? Klişe olmak istemiyordum ama birçoğu birbirine benziyordu işte! Hayatımda annemin ailesini sadece birkaç kez görmüştüm, insanları ayırt etmekte de pek iyi sayılmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
b e l a | kyungsoo
FanfictionAilesinin işleri yüzünden Türkiye'den annesinin memleketi Kore'ye tanışanan Haneul için hayat bir tık korkutucuydu. Kökenlerinin başka bir yönüyle bağlantı kurmaya çalışırken yeni hayatına adapte olmaya çalışıyordu. Bu süreçte hiç beklemediği yeni b...