Bölüm 3

73 1 5
                                    

"Hiç yoktan iyidir. " dedi Sercius. Eve vardılar ve hemen hikayeyi duymak istediler. Ardeus herzaman ki gibi piposunu aldı ve çay isterler mi diye sordu. Çocuklar herşeyi reddettiler ve hemen hikayeyi duymak istediler. Ardeus sallanan sandalyesine oturdu ve hikayeye devam etmek üzere şu soruyu sordu; " Nerde kalmıştık çocuklar?" "Cüceler! Cüceler geldimi? " diye merakla yanıtladı çocuklar. Ardeus hiyayeye devam etmek üzere, "Aaa! Evet, hatırladım. Cücelerden yardım istemiştik. Cüceler'in kaldığı dağ hasar görmüstü. İçinde altın ararken dagı delmişlerdi ve onu onarmaya çalıştıkları için savaşa gelmeyi kabul etmediler. Fakat yardımlarını esirgemediler. Bilge bir Cüce bize birsürü iksir verdi. Ardından "Bu iksirleri bizzat kendim hazırladım. Devlerin derileri kaya gibi serttir. Kılıçlarınızla onlara sadece zarar verebilirsiniz ancak yenemessiniz. Bu iksirleri onlara fırlatın. Patladığı yer yumuşayacak ve oraya rahatlıkça kılıç girebilir. Eğer doğru yere atar ve kılıcınızı sert batırırsanız onları öldürebilirsiniz. Olurda iksiriniz biterse bu baltayı alın. Bu özel bir balta (Axetoros). Bu balta kayayı bile ikiye ayırır. Devlere vurduğunuz yeri kopartır. Bu büyülü bir Cüce baltasıdır. Ona sahip çıkın ve şans yanınızda olsun."  dedi. Elimizde kuvvetli bir zırh, güçlü bir silah ve kuvvetli iksirler vardı. Babam baltayı Sherlies adında bir gence verdi. Devlerle tek başımıza mücadele edebileceğimizi düşündük. Öyle oldu da! Devlerin bizim yanımıza gelmesini beklemedik. Çünki bizim köyümüzde çok hasar oluyordu. Dağa doğru ilerledik. Devlerin haberi bile yoktu. İksirleri onların üzerine attık ve kolay kılıç darbeleri ile onları öldürdük. Sherlies kendisini çok kaptırdı ve oracıkta öldü. Birçok Dev'in yaşamına son vermişti. Devleri yendik. Fakat yine birçok kayıp verdik. Kendimi beladan ve savaşdan uzak tutmamız lazımdı. Kısa bir süre sonra babamı tekrar görevine çağırdılar. Babam iyi bir şovalyeydi. Ülke yakınlarında bir ejderha görüldüğüne dair söylentiler vardı. Bu söylentiler Kralı korkuttu. Kralın çok güçlü ve dayanıklı bir şatosu vardı. Fakat ejderha yine de onu telaşlandırıyordu. Ülke sınırlarında ejderhaya rastladılar. Ne yapacaklarını bilemediler. Karşılarında devasa büyüklükte kıpkırmızı bir ejderha duruyordu. Ejderha günlerce durmadan uçmuş ve yorgun düşmüş. Yugabia sınırlarında rastladığı yıkık dökük bir mağaraya sığınmış ve orada uyumuştu. Evlat sanırım eve gitme vaktiniz geldi.

Bayan Darlin'den azar işitmek istemiyorsanız hızlıca eve gitseniz iyi olur." dedi Çocuklar telaşlandılar ve hızlı bir şekilde eve gittiler. Eve geç kalmışlardı. Bayan Darlin'in acımasız cezaları vardı. Yemek bitene kadar onlara kapıyı açmadı. Üstelik dışarıda yağmurun çiselediğini biliyordu. Çocuklar haliyle ıslandılar. Bayan Darlin'in yemeği bittikden sonra ağır hareketlerle kapıya yöneldi ve kapıyı açtı. Ceza olarak onlara akşam yemeği vermedi. Yûrin ve Sercius derslerini almıştı. Çaresizce odalarına çıktılar. Yûrin bunun gibi olası durumlar için odasında peksimet saklıyordu. Hemen peksimeti yediler ve ikiside uyudu. Çünkü ikiside hastalanmıştı. Yoğun ateşleri vardı. Bayan Darlin acımasız birisi olabilir ama özünde çok merhametli birisidir. Bir haftaya yakın çocuklara düzenli bir şekilde sıcak çorba içirdi. Kısa bir süre sonra sağlıklarına kavuştular. Fakat mevsimlerden sonbahardı ve Shirewood'da sonbahar bayağı şiddetli yağmurlarla geçer. Yağmur yağmadığı günlerde ise adeta kulak tırmalayan kuvvetli rüzgarlar esiyordu. Çocuklar cama yaslanıp rüzgarın çıkardığı ıslık sesini ve yağmur sesini dinliyorlardı. Birden kendi kendilerine söylendiler. "Uzun bir süre evden çıkamayacağız gibi gözüküyor. Acaba ejderha uyanıcak mı?" diye söylendi Sercius. Yûrinden beklenildik bir cevap geldi. "Evet hikayeyi dinleyemeyeceğiz fakat bahçe işlerinden ve yapmadığımız zaman ki cezalardan kurtulduk." dedi ve gülmeye başladılar. Bir süre sonra hikayenin devamını tahmin etmeye başladar.

Tahminleri sanki doğtuymuş gibi yorumladılar. Sonra bu iş mantıksız gelemeye başladı. Düşüncelerinin yetersiz kaldığını fark ettiler. İçlerinden yağmuru rüzgarı düşünmeyip hikaye için Bay Ardeus'un yanıma gitmek geliyordu ama başlarında muhafız gibi bekleyen Bayan Darlin vardı. Yinede kapıya doğru yeltendiler ve çok sinsi bir şekilde kapıya yöneldiler. Kapıyı açar açmaz "Sakınn!" diye korkutucu bir ses duydular. Sercius "Başında böyle bir anne varken sen Derin Vadiler'e maceya mı çıkacaksın?" dedi ve güldü. Yûrin'in hiç hoşuna gitmedi bu gülüş. "Kes sesini!" dedi ve Sercius'un kafasına sert bir şekilde vurdu. Sercius Yûrin'in bu konu hakkında ciddi düşündüğünü bildiği için sesini çıkarmadı. Ekim ayının sonlarına doğru yağmurun şiddeti azaldı. Tabiki bu arada kendileri kılıç antremanı yaptılar. Kasımın ilk haftalarında Sercius'un ailesi geldi. Adeta yüzlerinden düşen bin parçaydı. Sercius'un dedesi ölmüştü. Yûrin dostunu yalnız bırakmadı. Sercius ile beraber kaldı ve ona hem maddi hem manevi destek çıktı. Dedesi için güzel bir cenaze töreni yapıldı. Yakınları tabut başında uzun bir süre bekledi. Bunların arasında Sercius ve Yûrin'de vardı. " Bu kadar yeter." dedi Yûrin ciddi bir şekilde. "Artık gitme vakti geldi. Tabutun başında durup ağlaman onu geri getirmez. Hadi kendini toparla ve gidelim. Burada durduğun zaman ağlıyorsun." dedi ve Sercius'u evine götürdü. Sercius yalnız kalmak istedi. Yûrin başta itiraz etsede onun yalnız kalmaya ihtiyacı olduğunu bildiğinden kabullendi.

Yûrin'in içinde efsane dinleme hevesi kalmamıştı. Arkadaşına çok üzülmüştü. Yanından hiç ayrılmadı. Sercius hem dedesinin öldüğüne üzülmüştü. Hemde Ardeus kadar cesur ve güçlü olmadığı için. Bay Livras zayıf, kısa boylu, cılız ve tek olu olmayan birisiydi. Sercius Ardeus'un hikayelerini dinledikçe dedesinin korkak birisi olduğunu düşündü. Livras Ardeus'tan büyüktü ve savaş sırasında otuzlu yaşlardaydı. Fakat kimsenin bilmediği bir durum vardı. Livras herkesin düşündüğünden daha cesurdu. 

Shirewood EfsanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin