Shirewood köyü. Sakin, kendi halinde, yardımsever ve becerikli bir köy.
Pek fazla nüfusu olmayan, herkesin birbirini tanıdığı, yemyeşil ve nadir görülen küçük tepeciklerin olduğu şirin bir yerdi bir zamanlar. Tâki o gün gelene kadar...
~ 3 Yıl Önce~
Shirewood'da Yûrin adında meraklı ve bir o kadar da hareketli bir genç vardı. Yaşıtlarına göre çok daha hiperaktif ve meraklı birisiydi. Bir gün Shirewood'un Derin Vadileri'ne yolculuk yapmak istedi. Aklı başında olan birisi oraların tehlikeli olduğunu ve terk edilmiş olduğunu bildiğinden gitmez. Bizim meraklı Yûrin en sevdiği arkadaşı (kardeşi denilecek kadar sevdiği) Sercius'u yanında görmek ister. Sercius'un evine geldiğinde evin kapısını açık bulur. İçeriye girdiğinde evin terkedilmiş olduğunu görür. Evdeki eşyalar yerindedir fakat ev karanlık ve sessizdir. Tam o sırada kapının arkasında saklanan Sercius Yûrin'in sırtına atlar ve onu korkutur. İki sıkı dost bir müddet şakalaştıktan sonra Yûrin ona Derin Vadiler'e gitme fikrini söyler. Sercius " Delirdin mi sen? Ölmek mi istiyorsun? Oraya gidilmeyeceğini herkes bilir ve ben bu maceraya katılmayacağım." der. Bunun üzerine Yûrin ; " Hayır! Aklım başımda. Yıllardır oranın tehlikeli olduğuna dair efsaneler anlatıldı. Evet dediğim gibi onlar efsane!" der ve sinirli bir şekilde kapıyı çarpar ve orayı terk eder. Bir iki gün bu konuyu düşündükten sonra annesinin yanına gider ve Derin Vadiler hakkındaki efsaneyi tekrardan anlatmasını ister. Annesi; " Bu efsaneyi sana defalarca anlattım ve artık bu tür hikayeler için büyüdün oğlum. Git ve yaşıtlarının yaptığını yap! Biraz ailene yardım et. Bahçede ekilmeyi bekleyen birçok tohum var. " Yûrin yaşıtlarıyla kıyaslanılmasından nefret eder. Bunun üzerine " Bahçenin de tohumların da canı cehenneme! " der ve dedesinin evine yolculuk eder. Dedesi gençlik yıllarında iyi bir savaşçıydı. Kılıcını eline aldığında Shirewood'un yaratıkları kaçışırdı. Şimdi ise sallanan sandalyesinde oturup piposunu içer. Dedesini ve onun hikayelerini çok seven Yûrin dedesinin evine varmıştı. "Hey ihtiyar" diyerek içeriye girdi ve dedesi ile kucaklaştı. Dedesi de ona "Hey maceracı evlat nerelerdeydin? " dedi. Bir süre şahsi muhabbet ettikten sonra konuyu Derin Vadiler'e getirdi. " Hey ihtiyar! Bana şu meşhur Derin Vadiler Efsanesi'ni anlatır mısın? " der ve dedesi piposunun tütününü değiştirirken "Ohh evlat. O hikayeden sıkılmadın mı? "
" Hayır büyük savaşçı Ardeus."
" Peki evlat anlatayım o zaman. Bu hikayeyi anlatmayalı çok uzun zaman oldu. Unuttuğum kısımlar olabilir. Onlarıda benim ihtiyarlığıma say."
" Önemli değil savaşçı Ardeus. O kısımları ben tamamlarım. der ve dedesi hikayeyi anlatmaya başlamadan önce ona çay içmek istiyip istemediğini sorar. Yûrin'in cevabı hayır olmuştur. O büyük bir heyecanla hikayeyi duymak ister. Dedesi sandalyesini sallayarak hikayeye başlar.
" Uzun zaman önceydi. Ben o sıralar senden biraz daha büyüktüm. Yaklaşık 22 yaşlarındaydım." der ve birden kapı çalar.
Gelen postacıdır. Elinde bir yığın mektup vardır. Shirewood ülkenin merkezine uzak bir yer olduğu için oraya postacılar ayda bir gelir.
"Ardeus Efendi.( Oradaki halk bu şekilde seslenirdi.) Mektupların var."
"Ohh Mow sen mi geldin? Zarfları şu masanın üstüne bırak evlat. Tabî zahmet olmassa.
" Tabiki zahmet olmaz Ardeus Efendi." der tebessümle ve mektupları masanın üstüne bırakıp gider. Ardeus çok müthevazi bir şekilde torununa nerede kaldığı sormuştur. Yûrin ise heyecanlı bir şekilde " 22 yaşlarındaydın dede " der ve Bay Ardeus hikayeye devam eder.
"Ha. Evet senin yaşlarındaydım. Kılıçlara çok büyük ilgi duyuyordum. Babam ise o dönemin güçlü şovalyelerindendi. Bizzat babamdan özel ders aldım. Aradan birkaç yıl geçtiğinde yani ben 25 yaşlarındayken artık kılıç ustası olmuştum. O hevesle hergün kendi kendime antreman yapardım. Bir gün kılıcımı da alıp Shirewood ormanlarında gezintiye çıktım. Karşımda hiç görmediğim bir yaratık vardı. Hem korkmuş hemde şaşırmıştım. Farkında olmadan ormanın karanlık tarafına gelmiştim. O sırada aldığım bütün kılıç eğitimlerini unutmuştum. Kılıcın ucundan tutmuş titrememle adeta kılıcı titretiyordum. Yaratık uzun, sert, korkunç ve devasa bir Orman Devi idi. Neyseki beni fark etmedi. Mümkünce hızlı ve sessiz bir şekilde oradan uzaklaştım. Yaklaşık bir hafta Orman Devi aklımdan çıkmadı. O yosun tutmuş sırtı rüyalarımı kâbusa dönüştürdü. Babam bana neyim olduğu sorunca olan biteni anlattım. Bana gerçek bir maceraya gitmek ister misin diye sordu.
Büyük bir heyecanla "Evet babacığım. Tabikide " dedim. Babam beni Demirci Radus'un yanına götürdü. Çok müthevazi bir şekilde " Selamlar Demirci Radus. " diye selamladı. Bir müddet muhabbet ettikten sonra "Bizim oğlan ile maceraya çıkacağız ona bir zıhz lazım. Yapabildiğinin en iyisini yap." Demirci Radus yanına Terzi Tuor'u çağırdı ve benim vücudumun ölçülerini aldı. Evet demir dövmek demircinin işiydi ama bir zırh yapımı için terziye de ihtiyaç duyulur. Demirci Radus malzemeleri çıkarttı ve yaklaşık üç hafta sonra zırhın iskeleti yeni bitmişti. İki aya yakın bir süre sonra dönemin en sağlam zırhı oldu. Zırh o kadar sağlamdı ki bir isim bile verdiler. Tabiki ismi bu zırhı yapan usta terzi ve demirci verdi. Kendi isimlerinin birleşmesiydi bu isim. Ünlü ve sağlam zırh Ratuor. Ratuor'u giydikten sonra kendimi daha cesur hissettim. Babam ile beraber Karanlık Orman'a gittik. Orman Devi'ni aramaya koyulduk. Normal devler daha büyük, daha güçlü ve gri renktelerdir. Gövdeleri kaya gibidir ama Orman Devleri öyle değildir.t Daha küçük, daha zayıf renkleri yeşil ve kahverengi, gövdeleri ise ağaç gibiydi. Babam bana "Sırtında yosun olduğuna emin misin evlat? Onlar daha yaşlı ve daha güçlü olurlar." diye sordu ve hemen evet dedim. Babamın sözleri üzerine korkmuştum fakat Ratuor'u giydiğim için kendimi güvende hissettim. Akşam olmuştu ve hava kararmıştı. Karanlık Orman zaten karanlıktı ama akşamüstü alacakaranlıktı. Cırcırböcekleri ötüyordu ve ateşböcekleri parlıyordu.
Orman dahada korkutucu bir hal aldı. Dolunay çıktığı vakit ormanın derinliklerinden homurdama sesleri geldi. Tabiki bu ses Orman Devi Richard'a ayitti. Babam sesi takip etti. Richard uyuyordu. Babam onu uykusunda öldürmek istedi. Ben onu alacakaranlıkta fark etmedim ve Richard'ın bacağına takıldım. Dev sinirli bir şekilde uyandı ve saldırmaya başladı. Babamla beraber savaştık. Richard'ın kolunu kestim ve babamda sol bacağını kesti. Richard dengede duramadı ve yere düştü. Babamla aynı anda kılıçlarımızı Richard'ın kalbine sapladık. Babam beni tek başıma maceralara çıkmamam için uyardı. Bir seneye yakın başımı beladan uzak tuttum ama bela bizden uzak durmadı. Orman Devleri bir araya gelip, bize saldırı planlıyordu. Karanlık Orman sınırlarını aşmış Shirewood Ormanları'na yaklaşmışlardı. Savaşa katılacak ilk isim babam ile bendim. Zırhlarımızı ve kılıçlarımızı donandık. Ratuor'u donanmıştım ve korkumu yenmiştim. Savaşın çok uzun süreceği belliydi. Yaklaşık 250 Orman Devi vardı. Bizde savaşa katılabilecek yaklaşık 100 kişi vardı ve bunların içinden 41 kişi daha önce savaşa katılmıştı. Diğer 59 kişinin ilk savaş deneyimi olucaktı ve düşmanları devdi. Anlayacağın evlat işimiz zordu. Demirci Radus hayatında hiç o kadar çalışmamıştı. Çok seri şekilde kılıç dövüyordu. Orman Devleri Shirewood Ormanları'nın iç kesimlerindeydi ama bizim kuşanıcak silahımız yoktu. Çareyi yardım istemekte bulduk. Komşu köyümüz Grilled Köyü'nden yardım istedik. Fakat onlar savaş konusuna hiç sıcak bakmadı. Üstelik devlerle savaşacağımızı bilmiyorlardı. Devlerin adını duyunca yanaşmaya bile yeltenmediler. (O sırada Yûrin Grilled köyüne lanetler okudu.) Fakat bizim tek çaremiz yine yardım almaktaydı. Aklıma cüceler geldi. Hem çok hızlı demir dövüp şekil verebiliyorlar, hem çok sağlam ve dayanıklı zırhlar yapabiliyorlar hemde çok iyi savaşıyorlardı. Bu fikri birkaç kişiye söyledim. "Saçmalama çocuk! Cüceler dağlarını bırakıp o kadar yolu bize yardım etmek için gelmezler." Babam cümlenin sonlarını duymuştu. " Kim o kadar yolu gelmez evlat?" demişti bana bende çekinerek ve kekeleyerek "Ccüü-ccü Cüceler baba." dedim. Babam ise çok şaşkın bir tavır ile " Tâbi yaa! Bu benim aklıma nasıl gelmedi? Hemen Cüceler'e haber salın ve alabildikleri kadar zırh alsınlar. Radus sen kılıç dövmeye devam et!" demişti. Benim fikrim kabul gördüğü için çok sevinmiştim ama iki gün içerisinde Orman Devleri yanımıza gelmiş olucaktı. Hem Cücelerin yanıza gelmesi yaklaşık dört gün sürerdi. Evlat bugüne kadar sana efsane olan değiştirilmiş hikayeyi anlatıyordum. Bakıyorumda epey büyümüşsün sana olayların gerçek kısımlarını ayrıntısıyla anlatıyorum. Bugünlük bu kadar yeter benim bahçemle ilgilenmem lazım. " Yûrin o an çok meraklı ve bir o kadar da sinirliydi. "Dede, lütfen devamını da anlat! Çok merak ediyorum. Cüceler geldi mi? Efsanede onlardan bahsedilmemişti. Bâri onu söyle dede." diye adeta yalvarıyordu. Yaşlı Ardeus'un kararı kesindi. "Bugünlük bu kadar evlat! Güneş batmadan bahçemle ilgilenmem lazım."
Yûrin o kadar yalvarmasına rağmen Ardeus'un cevabı aynıydı. Birbakıma da onu meraklandırmak istiyordu. Bu kadar bilgiyi biriyle paylaşması gerekiyordu. Tabiki bu kisi Sercius'tu ve özür dilemesi gerektiğini ayrıca ailesinin nerede olduğunu da sorucaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shirewood Efsanesi
FantasyShirewood köyünde herkesin bildiği ve çocuklarına gururla anlattıkları bir efsane vardı. Peki bu efsane aslında anlatılanlar kadar gurur verici değilse? Bunu fark eden meraklı genç Yurin ve onun can dostu Sercius efsaneyi yazan kişiden yani Ardeus E...