Sabahın erken saatlerinde gözlerimi hafifce aralıyorum. Belli belirsiz yansıyan güneş ışıklarına bakarak uyanıyorum. Etrafta ne insan ne araba sesi sadece kuş cıvıltıları... Elimi yüzümü yıkadıktan sonra yaptığım bol köpüklü sıcak kahvemi içiyorum. Dışarının sesini gözlerim kapalı dinliyorum.
Rüzgar eserken saçlarımın savruluyor aynı zamanda kahvemi yudumlamaya devam ediyorum ve arka planda çalan şarkıya eşlik ediyorum.
-Gökşin Derin : Değsem gökyüzümeSanki tüm yaşanmışlıklar unutluşmuşçasına kahvemi içmeye devam ediyorum. Yani anın tadını çıkarıyorum. Birkaç saatlik süren huzura kendimi bırakıyorum. Öyle yorulmuşum ki nadir denk geldiğim anlardan birini bulduğumda bırakmıyorum. Etrafımda güzel olan herşey var ama eksik olan birşey daha var ruhum. Kendini yitirmiş, bilmem hangi alemlerde kaybolmuş. Kahvemi yarıladığımda arabaların çoğalmaya başladığını görüyorum. İşte şimdi herkesin telaşı başlıyor. Bu yüzden sevmiyorum gündüzleri. Herkes değerlerini bir kenara bırakmış sadece iş telaşında olup birbirini unuttuğu için. Oysa gece öyle mi ? Günün tüm yorgunluğu üzerinden uçup giderken sabahın erken saatleri gibi dalıyorsun düşlere.
Kırgınlıkların kızgınlıkların mutlulukların hepsi birer film şeridi gibi geçiyor önünden. Kâh ağlayıp kâh gülüyorsun. Duygular yine ele geçiriyor seni. Yanaklarında süzülen damlalar şiddetini artıyor sonra uyuyorsun. Yastığın ıslanmış göz yaşların kurumuş uyanıyorsun işte yeni bir güne daha umudunu yitirmiş hiçlik ütopyasına uyanıyorsun
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhsuzluğun Ruhu - Son Çapa
Chick-LitRuhu olupta bunu yitirmiş ruhundaki artıkları döktüğü yer