üç, moonlight sonata*

50 13 8
                                    

14 Ekim 1854,
Cumartesi


dayanamadım, cancağızım. kalemimi defterimin üzerine gelişigüzel, hem de mürekkebin dağılacağını umursamadan bırakıverdim ve balkon kapısına koştum.

keman sesi şimdi daha temiz ulaşıyordu kulağıma. gözlerim, yan taraftaki balkondaydı. sör taehyung bu sefer öylesine çıkmamıştı, belliydi. önündeki mermer korkuluğun üzerine bir mum bile yerleştirmişti ve mum sayesinde onu daha iyi görebiliyordum.

birkaç saat önce yemek odamızdaki hâlinden tek farkı ceketi ve boyun bağının artık üzerinde olmayışıydı. gömleğinden birkaç düğmeyi bile çözmüştü. üşümüyor muydu böyle, bilmiyorum lâkin mehtabın altında ona serenat yapmaktan hayli keyif aldığı bariz bir şekilde ortadaydı.

evet, mehtaba serenat yapıyordu ancak hemen önünde duran mum beni rahatsız etti. oysa ay, önceki geceden daha parlaktı. niçin muma gereksinim duyuyordu? birini mi bekliyordu yanına?

aynı önceki gece olduğu gibi kendimi ona belli etmeden dinliyordum, düşüncelerim de bana yoldaştı. lâkin cancağızım yanılıyordum. nasıl ben onu tanımakla keman sesini duyar duymaz kendimi balkona attıysam, sör taehyung da bir dinleyicisi olduğunun pekâlâ farkındaydı.

kemanı tutuşuna, çalışına, saçlarının hafifçe savruluşuna ve gözlerine dek inmesine, gömleğinin açık kalmış düğmelerine o kadar dalmıştım ki serenadın bittiğini bile fark edemedim.

ne büyük utanç, cancağızım!

“saklanmayınız rica ediyorum. gösterin kendinizi.”

beni kendime getiren sör taehyung’un işte bu sözleriydi. kendimi hemen içeri attım ve sırtımı duvara yasladım. büyük bir utanç içinde tüm bedenim titriyordu. lâkin bu yaptığımın da doğru olmadığını biliyordum. hemen üzerime sabahlığımı giyindim ve terliklerimi. dışarısı ve mermer soğuktu, bunların bahanem olacağını düşünüyordum lâkin ne hacet cancağızım! eşikten dışarı bir adım atmaya takatim bile yoktu. oysa biliyordum, balkonuma kimse bir kova akrebi boşaltmamıştı ve sör taehyung iyi bir adamdı ancak can çıkar huy çıkmaz cancağızım. çekingenliğim tüm isteklerimin önüne geçiyordu.

oysa ben de istiyordum onunla yarım kalan sohbetimizi sürdürmek.

ben kendimle savaş hâlindeyken ses gelmez olmuştu. işte, sör taehyung odasına geçmiş ve uyumak için hazırlık yapıyor, diye düşündüm. korkuluğun üzerindeki şamdanı ve kemanını son kez balkonumdan tarafa bakarak içeri taşıyışını hayal edebiliyordum ve bu acı veriyordu.

yeis içindeydim cancağızım. hâlâ açık duran balkon kapısından içeri soğukluk girmekteydi ve bacaklarımı üşütmekteydi. oysa benim tek düşündüğüm sör taehyung ile yapacağım kısa da olsa bir muhabbeti hiç başlatamamış olmamdı.

derken keman sesini, aynı besteyi bir kez daha duymaya başladım. sanki bu sefer bir çağrıydı. daha fazla düşünemezdim cancağızım, biraz önceki hüzünlü hâlimden hiç hoşlanmamıştım. bu yüzden balkona çıktım.

şaşkındım, cancağızım. sör taehyung yine aynı yerindeydi lâkin bu sefer yönü bana dönüktü. kendimi balkonun ortasına atar atmaz onunla karşılaşmak heyecanlandırmıştı. bereket versin bakışları üzerimde değildi de kendimi daha az tedirgin hissediyordum.

terrace* | vhopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin