Dün sadece 600 küsür kelime yazmışken bugün bu yazıyla beraber 3188 kelimeye ulaşmış bulunuyorum. Yazarken çok yoruldum :'D Aslında bitirmeyi planladığım yer burası değildi ama bölüm çok uzadığı için burada kesmek zorunda kaldım hepinize iyi okumalar. Bu bölüm sevgili Rumu'cuğuma ithaftır :3
Teru boş ve sessiz odada duvara yakın duran masanın arkasındaki deri kaplı sabit sandalyede oturuyordu, sabırsız bir şekilde üst üste attığı bacaklarının pozisyonunu sürekli değiştiriyordu.
"Bitmedi mi?"
"Hayır. Biliyorsun bu o kadar kolay bir iş değil." Teru huzursuzca Rumu'ya bakarken kaydığını düşündüğü gaz maskesini tekrar düzeltti. Karşısındaki manzara normal bir insanın bakabileceğinden çok öte bir şeydi. Rumu yerdeki ölü adamın baltayla tamamen gövdesinden ayırdığı kafasını tahta bir levhaya takmaya çalışıyordu. Elindeki eldivenler ve üstüne giydiği plastik sarı tulum şimdi boydan boya kırmızıya boyanmıştı.
"Yardım istemediğin emin misin?" Rumu hafifçe gülümseyerek Teru'ya baktı.
"Fazla yumuşak kalplisin. Bu birilerini öldürmek kadar kolay yapabileceğin bir şey değil." Haklıydı. Teru kan kokusunu bile almadan sadece bu manzaraya bakarken bile rahatsızlığını gizleyemiyordu. Sessiz olmasını umarak huzursuzca yutkundu.
Daha fazla karşısındaki manzarayı izlemek istemeyerek ayağa kalkıp masanın üzerine Rumu'ya ters bir şekilde oturdu. Şimdi duvardaki çoğunluğu oval şeklinde olan boş tahta levhalar bakıyordu. Hepsinin üzerinde daha bir saate kadar orada olan bir başın silüeti vardı.
"İnanamıyorum." Rumu elindeki işi bırakarak arkası dönük olan Teru'ya döndü. "Bir insanın bu kadar cani olacağına inanamıyorum. Hayvanları bile öldürüp boşlarını doldurarak koleksiyon yapmak canilik iken kendi gibi görünen, insan gibi görünen canlılara bunu yapması..." Teru ayağa kalkıp duvardaki boş levhalardan birinin önüne geldi. Usulca elini kaldırarak karşısındaki tahtadaki silüetin kedi görünümlü kulaklarına dokundu. Acaba kurt muydu, tilki mi? Yada gerçekten de bir kediydi? Hatırlayamıyordu. Diğerleriyle beraber buradaki bütün doldurmuş değişken başlarını taşımada yardım etmesine rağmen buradaki kişiyi hatırlayamıyordu. Duvarın diğer kısımlarına baktı, koca duvar tamamen önündekine benzer levhalarla doldurulmuştu.
"Söylesene," Teru'nun sesinin tınısından Rumu ne düşündüğünü anlayabilmişti.
"Biz gerçekten insan değil miyiz?" Rumu huzursuzca arkası dönük olan Teru'nun sırtına baktı, yüzünü göremiyordu. Kendisi de usulca masaya oturdu şimdi neredeyse sırt sırtalardı.
"İlk karşılaştığımızda bana bir şey söylemiştin..." Rumunun hissiz gözlerinde birkaç duygu kırıntısı belirdi. Bakışlarını tavana dikti ve dudaklarından o kelimeler döküldü. "Ne olacağını seçmek senin elinde."
Genç kız korkuyla ormanda koşmaya devam ediyordu. Saçları iyice dağılmış ve kedi kulaklarından birinin yarısı kesilmişti, sağ bacağında boydan boya kocaman bir yara varken bir kolu tamamen kırılmıştı. Acıyla kolunu tutarken yaralı bacağını yerde sürüyerek olabildiğince hızlı ilerlemeye çalışıyordu. Hayatı buna bağlıymışcasına koşuyordu.
"Sıra sende güzel kuşum. Git avımı bana getir." İri yarı adam tok ve gür sesiyle konuştu. Boyu iki metreyi geçiyordu ve kolundaki pazular adeta kolları yırtılmış tişörtünden fışkırıyordu. Esmer renkli yüzünde boydan boya üç büyük yara izi vardı ve sert bakışları da eklendiğinde ona korkutucu bir hava katıyordu.
Adamın omzundaki kız sözleri duyunca hemen hareketlendi. Önce dönüşümünü başlattı ve kanatlarını çıkardı daha sonra aldığı emri takip ederek hızla havalandı. Ormanın üstünden uçarken parlayan gözleriyle kaçan avını arıyordu. Her şey her zamanki gibiydi. Her zamanki boğuşma, her zamanki kırık kemikler ve her zamanki orman. O adam her zaman gözüne kestirdiği değişkenleri buraya kadar kovalar daha sonra çaresizce ormanda kaçmalarını seyrederdi. Ama onlar tam kaçmayı başardıklarını düşünürken...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Hunted
ActionGözlerimi açıyorum ve farkediyorum. Sadece bir oyunum. . . . (Kan ve şiddet sahneleri içerir. Cinsellik içermez.)