Bu bölümde konuyu daha çok ilerletmek istemiştim ama kendimi durduramayıp 3800 kelime yazdığım için yine planladığım kadar gelemedim asdsasdfdssdf. Neyse uzun bölüm oldu hadi yine iyisiniz. Size iyi ağlamalar ^^
/Flashback devam/
Teru bulunduğu yeri iyice süzdü. Onu getirdikleri bu yer bir hapishaneden farksızdı. Penceresiz odanın bir duvarının yerinde demir parmaklıklar bulunuyordu. Soğuk grilik yavaş yavaş üzerine çökerken yere çömelip duvara yaslandı. Üzgün müydü, yoksa değil miydi gerçekten bilmiyordu. Sonuçta sokakta olmakla burada olmak arasında ne fark vardı ki? Elini istemsizce boynuna takılan büyük halkaya uzattı. Bu köpek tasmasına bezer alet oldukça rahatsız ediciydi. Tekrar yanına biri geldiğinde belki de bunu çıkartmaları için ricada bulunabilirdi. Hem bu alet ne işe yarıyordu ki?
Kısa bir süre sonra hücrenin diğer tarafındaki iki çocuk usulca yanına geldi. Kız olan önde durup öncülük ederken erkek olan utanıp kızın arkasına sinmişti. Çuval benzeri elbiseleri kollarını ve bacaklarının alt kısmını açıkta bırakıyordu. Çıplak tenlerindeki yaralar ve morluklar Teru'yu oldukça ürkütmüştü. Onlara ne olduğunu bir türlü anlayamamıştı. Yoksa başka çocuklarla mı kavga etmişlerdi?-ki annesi bunu yapsa çok kızardı- İstemsizce ayağa kalkıp karşılarına geçti.
"Siz iyi misiniz?" İki çocuk da aniden ürktü. Erkek kızın arkasına sarılıp yüzünü gizlerken kız da bakışlarını hücrenin duvarlarında gezdirerek ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu.
"Beni duyabiliyor musun? İyi misiniz?"
"İ-İyiyiz." Kız sağ elini sol dirseğine koyarak aklındaki şeyi söyleyip söylememek konusunda karar vermeye çalışıyordu.
"Ş-şey sen nerden geldin?" Teru karşısındaki iki çocuğun tavırlarına oldukça şaşırıyordu. Neden bu kadar temkinli davrandıklarını bir türlü anlayamamıştı.
"Dışarıdan geldim."
"Ne?!" İkisi de heyecanlanıp Teru'ya doğru döndü. Az önce utanan küçük çocuk bile şimdi yanına gelip kendisini inceliyordu.
"Dışarıdan mı geldin?"
"Az önce öyle söylemedim mi?"
"Evet söyledin?" Çocuk Teru'nun etrafında bir tur atıp kıza doğru döndü.
"Mira dışardakiler hep böyle mi giyiniyor?"
"Evet.."
"Çok iyi bee!" Çocuk gözlerinden parıltılar saçarak Teru'ya bakmaya başladı.
"Dokunabilir miyim? Sadece bir kerecik dokunabilir miyim?"
"T-Tabi." Teru ne yapacağını şaşırırken çocuk montun kollarına ürkekçe dokundu, daha sonra kolunu avuçlayarak yumuşaklığını hissetmeye çalıştı.
"Harika! Yumuşacık! Mira sende baksana! Bak hadi!" Mire yavaşça Teru'nun koluna dokundu, ardından yüzü üzüntülü bir hal aldı.
"Adın ne?"
"Teru."
"Neden... neden burada olduğunu biliyor musun?"
"Hayır." Çocuk heyecanla kıyafetlere odaklanmışken Teru bir şeylerin ters olduğunu anladı. Tekrar dikkatini parıltılı bakışlarını kendisine diken çocuğa verdiğinde sanki kardeşini tekrar görmüştü. Gözleri dolacak gibi olsa da hemen eliyle yüzünü kapattı. Gözlerini silip montu yavaşça çıkardı.
"Al senin olsun. Gerçi pembe erkeklere pek gitmez ama.."
"Ne?!" İkisi de şaşkın şaşkın bakarken Teru çocuğa giymesi için yardım etti. Mire yutkunarak pembe monta bakarken Teru imrendiğini anlayabiliyordu. Ona da bir şey vermek istediğinde gözleri çıplak ayaklarına ilişti. Üşüyormuş gibi sürekli birbirlerine sürtüyordu ayaklarını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Hunted
AcciónGözlerimi açıyorum ve farkediyorum. Sadece bir oyunum. . . . (Kan ve şiddet sahneleri içerir. Cinsellik içermez.)