Öylece baktı Teru, hiç bir tepki vermeden, gözlerini bile bir saniye kırpmadan. Sanki tek bir kasını bile oynatsa hıçkırıklara boğulacaktı. Güçlü imajını zedelememek için bütün gücüyle kendini sıktı, yine de zor geliyordu, dayanmak. Çünkü artık konuşmadan önceki adama bakmıyordu artık, kardeşini geride bırakmış küçük bir çocuğa bakıyordu, kendine bakıyordu.
Zihni yapmaması için çığlıklar atsa da eli saçlarına uzandı, hayatının ilk ve en önemli kuralını yıkmak üzereydi, korumak için her şeyini feda ettiği kuralıydı bu. Usulca saçlarını açtığında Lavi yaptıklarına bir anlam veremedi ama o saçlarının arasından çok ufak bir nesne çıkardı. Elini önüne getirip avucunu açtığında Lavi bunun katlanmış bir kağıt parçası olduğunu anladı. Teru kağıdı Lavi'nin eline bıraktı, şaşıran genç adam yanındaki sessiz kadına bakarken merakla kağıdı açtı.
Yıpranmış küçük bir çocuk resmiydi bu, umutla gülümseyen koyu kahve saçları ve gözleri olan ufak bir erkek çocuğuydu sadece. Bu görünümde tanıdık gelen bir şeyler vardı. Derken Lavi resmi yanındaki kadının yüzünün yanına koydu, bunu yaptıktan sonra kolunda takati kalmayıp adeta kucağına düşmüştü. Biri çocuk olsa da iki yüz arasındaki benzerlik inanılmazdı. Gördüğüne inanamadı, inanmak istemedi. Az önce anlattığı hikayesi yüzündendi belki ama bu küçük çocuk...bu küçük çocuk ta..
"O da mı?" Dudakları titrerken acıyla dolan kalbindeki kelimeleri istemsizce sarf etti. Teru'ya baktı, omzuna dökülen hafif dalgalı saçları rüzgarla beraber dans ediyordu. Ilık deniz havası ikisinin de genzine dolarken Teru usulca denize bakıyordu, sanki ondan her şeyini alan bu su deryasıymış gibi, sanki her şeyin sorumlusu oymuş gibi sessizce ama üzüntüyle uzaklara bakıyordu.
Teru hafifçe dudağını büktü, bu bilmiyorum demenin sessiz bir yoluydu sadece. Lavi şaşkınlıkla bacaklarını karnına doğru çekip çenesini dizlerine dayan Teru'ya sitem etti.
"N-Nasıl bilmezsin?! O senin kardeşin değil mi? Yaşayıp yaşamadığından da mı haberin yok?!"
"Yok." Teru bakışlarını denizden ayırmadan mırıldandı.
"Sen delirmişsin!"
"O da benim gibi canavar mı olsaydı?" Lavi öfkeyle kaşlarını çatıp ayağa kalktı.
"Eğer benim kardeşim hayatta olsaydı onu korumak için her şeyi yapardım! Her şeyi! Hatamı telafi ederdim! Onun için savaşırdım! Her şeyimle savaşırdım! Ben-" Teru hızla kalkıp Lavi'ye sarıldı. Şaşkınlıkla kalakalan Lavi'nin başını kendi omzuna yaslayıp saçlarını karıştırdı.
"Senin hiç bir suçun yok." Lavi'nin gözleri açıldı, duyduklarına inanamamıştı.
"Senin hatan değildi, değişken olman senin suçun değildi." Lavi anlayamıyordu ama içinde bir şeylerin yumuşadığını hissetmişti.
"Sen onu çok sevdin, onu korumak istedin. Güçsüz olduğun için kaybetmedin onu, onlar çok acımasız olduğu için kaybettin. Bu yüzden, hiç biri senin hatan değildi. Senin hiç bir suçun yok. Bu yüzden dur, kendinle savaşma." Gözünden yaşlar boşalırken Lavi hıçkırıklara boğuldu. Bunca yıldır tek istediği bunları duymaktı, durmaksızın kendini suçladığı bu cehennemde birinin hatası olmadığını söylemesini istemişti sadece. Bu boktan dünyada kaybettiği her şey için kendini suçlamıştı, hepsi değişken olduğu için hepsi Lavi olduğu için olmuştu ona göre. Ama biri ilk defa gelip onun suçu olmadığını söylemişti.
"Ben...Ben onu korumak istedim..her şeyimle.." Lavi sıkıca Teru'ya sarıldı ve elindeki ufak fotoğrafı sıktı, bütün gücüyle sanki ölen kardeşini yıllar sonra kucaklamış gibi sarıldı. Belki de onun kalbindeki küçük kardeşine sarılıyordu, bu yüzden böyle tanıdık bir his kaplamıştı içini. Özünde ikisi de aynı kişi olmuştu bir anda, Teru, Lavi ve kalplerinde taşıdıkları kardeşleri sanki bu sarılmayla tekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Hunted
حركة (أكشن)Gözlerimi açıyorum ve farkediyorum. Sadece bir oyunum. . . . (Kan ve şiddet sahneleri içerir. Cinsellik içermez.)