Umut şimdi hiç görmeyen birine gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız -Cem Adrian
Hani bazı zamanlarda kendinizi yalnız hissedersiniz. Terk edilmiş. Kimsesiz. Umutsuz. İşte ben şu an o ruh halindeyim. Ama sanırım gerçekten kimsesizim. Terk edilmiş. Tek başıma bu şehirdeyim. Nereye gittiğimden habersiz gidiyorum bir yere. Rüzgarın beni savurduğu yere. Adımın hakkını vererek.
Bir anda çantamdaki telefonum çalmaya başladığında içimden açmak gelmese de isteksiz bir şekilde çantamdan çıkardım ve açtım.
"Şimdiye inmiş olman gerekiyordu Esim. Neden bu kadar geç kaldı bu uçak?" Diye endişeli bir sesle sordu İlkim.
"Sakin ol indim zaten ama kendim gelmek istedim eve. Biraz hava almak istedim." Dedim. Aklımı toplamak istedim. Ruhumu, kalbimi, kaybettiğim her şeyi toplamak istedim. Belki rüzgar onları buraya savurmuştur ha İlkim? Diyemedim tabi ki.
"Tamam hızlı gel hadi. Seni bekliyoruz Mina ile." Dedi hâlâ endişeli sesinden ödün vermeyerek. Bir şey söylemedim ve kapattım telefonu.
Acaba ne kadar sürecekti bu şehre alışmam. Bu çevreye alışmam. Yeni arkadaşlar edinmem. Derslerimi toplamam. Öncelikle de ruhumu toplamam. Çünkü sadece bir hafta önce içimden birini kaybettim. Annemi. Benim için büyük bir yıkımın gelişiydi onun gidişi. Çünkü annem benim en yakın arkadaşım, sırdaşımdı. Beni en iyi anlayan insandı o. Hâlâ tam olarak nasıl kaybettiğimi bilmesem de tek bildiğim onu gerçekten kaybettiğimiz.
Kızları daha fazla bekletmemem gerektiğini hatırlayarak kendimi biraz daha hızlı yürümeye zorladım. 10 dakika sonra elimde olan adrese gelmiştim. Etrafta küçük bahçe lambaları evlerin camlarını aydınlatıyordu. Güzel ve küçük bir bahçesi vardı. Kafamı kaldırıp eve baktığımda bizim İzmir'deki evimize benziyordu. Olan biteni daha fazla düşünmemek ve kızları da bekletmemek adına hızla kapının önüne gidip zile bastım.
Birkaç saniye sonra adım sesleri kapıya yaklaşıp kapı açıldığında önce üzerinde mor bir kazak, siyah yırtık bir pantolon ve sarı saçları omuzlarına bile yetişmeyen İlkim'i gördüm. Beni gördüğü an gülümseyerek kollarını açtı ve arasına girmem için bekledi. Ben de gülümseyerek ona sarıldığımda aslında onu özlediğimi fark ettim.
Kemiklerimi kıracak gibi sarıldığında onu kendimden uzaklaştırarak "İlkim kemiğim kalmadı sayende." Diyerek gülüştük. O sırada arkadaki Mina'yı gördüm. Üstünde siyah uçları pileli bir etek ve ona uygun kırmızı omuzları açık bir kazak vardı. Siyah saçlarını ise kendine yakışacak şekilde at kuyruğu yapmıştı.
Ona baktığımı fark ettiğinde o da İlkim gibi yaparak kollarını açtı.
"Ama yavaş bak." Dediğimde güldü ve kafasını salladı. Ama tabi ki bu İlkim'den bir çimdik yememi engellemedi.
"Özledik yani ne var?" Dedi. Ben de Mina'ya giderek sarıldım. İlkim'in aksine yavaş bir şekilde sarıldık. Ve kapıdaki özlem gidermecemiz bittiğinde İlkim elimi tutarak beni salona götürürken bir yandan da "Bak sırf sen geliyorsun diye senin için ellerimle neler hazırladım." Diye konuşmaya başladı
Salona girdiğimizde masaya göz attım ve İlkim'e "Bunların hepsini sen mi yaptın?" Diye imalı bir şekilde sordum. O sırada Mina da gelmişti.
İlkie'e lafı bırakmadan konuştu "Tabi ki o yapmadı hayatım. Hemen yakınlarda ev yemekleri yapan bir yer açılmış oradan aldık." Dediğinde İlkim'e onaylamaz bakışlarımı gönderiyordum. Ama İlkin daha çok Mina'ya öldürücü bakışlarını attığından benimkileri görmedi.
"Neyse hadi zaten buz gibi oldular yiyelim artık. Hem ben çok açım okuldan beri bir şey yemedim." Dedi İlkin. Biz de oturduk masaya. İkisi de tabağıma bir sürü şey koydular. Halbuki canım hiçbir şey yemek istemiyordu ama ayıp olmasın diye koyduklarından biraz yedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balıkların Aşkı
Teen FictionHer insan umut eder. Umut güzel şeydir. Ama kendini kaptırmadığın sürece. Benim umutlarım halının altına süpürüldü. Kaybolup gitti. İşte bu umudunu kaybetmiş bir kızın umutlarını aramasının hikayesi. Ya bulup sahip çıkacak ya da sonsuza dek kaybolup...