jungkook soğuk sokakta yürümeye devam etti. sıcak bir ev yerine soğuk bir sokak çok daha huzurlu hissettiriyordu.
durdu ve yıldızlı gökyüzüne baktı. yıldızlar hakkındaki tüm o umut verici aforizmalar çok anlamsız geliyordu şimdi.
ışıklar ona yol göstermiyordu.
isteksiz de olsa beyni refleks olarak evinin önüne getirmişti ayaklarını. saat geç olmuştu. şu ana kadar uyumuş olduğunu düşünüyordu ailesinin. ışıklar kapalıydı zaten.
ses çıkarmayacak yavaşlıkta kapıyı açtı ve içeri geçti. kabanını asarken salondaki loş ışık dikkatini çekti.
parmak uçlarında salona ilerledi. kapının önünde durduğunda annesinin ağlayan sesini duydu. kafasını duvara yasladı. bu sesi duymaktan bıkmıştı artık.
babası astronottu jungkook'un. daha doğrusu emekli bir astronot.
jungkook daha on iki yaşındayken önemli bir göreve gitmişti. aradan geçen iki sene sonra jungkook tekrar babasını görebildiği için çok mutluydu. ama babası pek mutlu görünmüyordu.
görevden geldiği gün jungkook babasıyla konuşmaya çalışmış; gece gökyüzünü onun için izlediğini, uzay hakkında okuduğu şeyleri anlatmak istemişti babasına.
babası konuşmayı bırak tepki bile vermemişti.
jungkook sinirlenmişti. onu deliler gibi özlemişti ve ona anlatacağı, ondan dinlemek istediği çok şey vardı. fakat babası onu özlemiş ve merak etmiş değildi.
annesi babasının kötü şeyler yaşadığını bunu atlatmak için zamana ihtiyacı olduğunu ve ikisinin onun yanında olduğunu hissetmesine ihtiyacı olduğunu söylediğinde jungkook sinirini yutmuştu.
sonrasında jungkook, babasının uzay aracının parçalandığını, arkadaşlarını kaybettiğini, istasyonda esir kaldığını ve yaşadığı birçok şeyi haberlerden öğrenmişti.
onun yanında olmaya çalışmış her gün uzay hakkında öğrendiği güzel şeyleri babasına anlatmaya çalışmıştı. kafasını dağıtmak için babasının çok sevdiği ama kendisinin nefret ettiği futbol hakkında bile konuşmayı denemişti. ama her seferinde umutlarını çöpe atmak zorunda kalmıştı.
üç yılın sonunda annesinin gözyaşları artmış jungkook'un ise sabrı azalmıştı.
onlar ellerinden geleni yapmıştı. babası onları gerçekten seviyor olsaydı çabalardı. değil mi?
"lütfen artık geri dön. benim sana ihtiyacım var."
annesinin yalvaran sesi jungkook'un kalbini bir kağıt kesiği gibi yaktı.
"jungkook'un sana ihtiyacı var."
kalbindeki acı kendini sinire dönüştürürken yumruğunu sıktı jungkook. içeri girmek ve o adama ihtiyacı olmadığını haykırmak istiyordu. ihtiyaçları olmadıklarını. buradan defolup gitmek istediğini.
yumruğunu iyice sıktıktan sonra içeri girmek için kapıya yöneldi. derin bir nefes aldı. aklında söyleyeceklerini toparlıyordu.
başka bir ağlama sesiyle duraksadı. annesine ait değildi bu.
babası ağlıyordu.
yutkundu jungkook.
babası ağlıyordu ve sesler giderek artıyor daha da içleniyordu. ağlaması nerdeyse haykırmaya dönüştüğünde geri çekildi. omuzlarını duvara yaslayarak destek almaya çalıştı.
her ne kadar şu an ona çok sinirli olsa da babası her zaman için rol modeli olmuştu jungkook için.
hıçkırık sesleri arasında söylediği belli belirsiz şeyleri anlamaya çalıştı. ama başaramadı. jungkook'un gözleri de dolarken duyabildiği tek şey "üzgünüm." oldu. beş yıl sonra babasının ağzından duyduğu ilk kelime buydu.
içeri girmek ve ona üzgün olmamasını söylemek istiyordu. ona sinirlenmişti evet ama asla nefret edememişti. belki hâlâ affedecek durumda değildi ama onu anlayabilirdi. sebeplerini anlayabilirdi.
girmedi içeri. annesi de aşık olduğu adama yıllar sonra kavuşmuştu. anlarını yaşamaya izin vermeliydi.
belki de jimin haklıydı. güneş o kadar yalnızdı ki etrafındakilere zarar verdiğini bildiği halde yanında istiyordu sevdiklerini.
çünkü ihtiyacı vardı.
yakıyordu, çünkü kendisi de yanıyordu.
emin olmayarak attığım bir bölüm.... ve bir önceki bölüm ile bu bölüm arasındkai bağ şey 427 merkürün en büyük sıcaklığı -173 en büyük soğukluğu ekdkdkd ?? garip bir şekilde kafamda bağdaştırdım ikisine kejds neyse!! okuyan herkese teşekkür ederm 💖💓💞💓💖💞💖💘😭
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cosmo :: jikook
Fanfictiongözlerindeki galaksilerde kaybolmaya hazır bir astronotum.