ocean drive

199 25 5
                                    

Harbiden. Ne bu? Ne yani? Kafam çıkıp ortalıkta bir tur atıp gelebiliyor ama ben bacaklarımı geçtim ayaklarımı dahi oynatamıyorum ha? Güzel.

"Of uyuştum." Parmaklarım saç diplerime gidiyor. His yok. Göz ucuyla Soonyoung'a bakıyorum. Ayakta bir şeylerle uğraşıyor ve kendinde bu gücü bulabildiği için hayran oluyorum ona. Sonra derine düşmeye başlıyorum. Hani böyle çakılarak. O sıra beni tutsa derin bir nefes alıp düşüşten kurtulacağım belki ama yok, kanepede hissiz bacaklarımla bağdaş kurmuş oturuyorum. İçim eziliyor. Kimseyi deli gibi sevemeyeceğim dank ediyor kafama. Çok isterdim. Değer vermeyi çok isterdim. Değer görmeyi. Zamanında bana, beni sevdiğini söyleyen onca insana inanabilmeyi çok isterdim. Onları sevebilmeyi. Belki de böyle biriyimdir ben. Tüm ilişkilerim hayatımda acı bir tat bırakarak kaybolup gider sonuna kadar. Sonuna kadar. Son ne ki? Herhangi bir zaman.

"Kafan düşüyor şunu iç." Elime tutuşturmaya çalıştığı kupaya diktiğimde bakışlarımı halimi fark edip yanıma oturuyor ve kahveyi yudumlamam için dudaklarıma doğru uzatıyor. İçim hala ezik büzük ama nedense sızlayan burnum yüzünden kendimi sıkmayı kesip ona sarılmak istiyorum. İç çekiyor. Eğlencesine sıçıp durmam yeni bir şey değil. Artık bireysel takılmak istemediğini de bildiğimden düştüğüm yerden kalkmaya çalışıyorum. Kafamı kaldırıp gülümsüyorum.

"Kafam cidden düşüyordu, çok ağırlaştı." Bana sırıtıp kendi kahvesine uzanıyor. Gülüşüm bakışları suratımdan ayrılır ayrılmaz siliniyor ve hızla kahveme yöneliyorum ben de.

"Ne düşünüyorsun?" Sakince yönelttiği soruya anlamadım dercesine baksam da gözlerini devirdiğinde iç sıkıntımın onu da bariz bir şekilde sıktığını anlıyorum. Ne eğlence ama... Tebrikler Jihoon.

"Gerçekten saçma sapan konuşmamı dinlemek istiyor musun?" diye ben soruyorum bu sefer ona doğru yaklaşıp dudaklarına uzandığımda. Kafam ciddi anlamdan düşecek gibi fakat o gözlerini gözlerimden ayırmadan "Seni dinlemeyi seviyorum." diyor. Sonra dudaklarımı kısaca öpüp çekiliyor, kahveye yöneltiyor ilgisini. Yani, hadi ama, Soonyoung'un sadece tavlama evresinde beni dinlemekten hoşlandığını sanıyordum. Ve şöyle bir gerçek var ki, şu an istese bile yalan söyleyemez.

Telefonuma uzanıp listeden 'in the morning' açtığımda tek kelime dahi etmiş değilim. Şarkı başladığında ise bunun yanlış bir seçim olduğunu fark ediyorum. Bu liste beni iyice derine gömecek parçalarla dolu. Kafamdaki her şeyi uzaklaştırmaya çalışırken buluyorum kendimi. Başaramıyorum ta ki Soonyoung bedenimi geriye doğru itip beni öpmeye başlayana dek. Güzel taktik, diyorum içimden ve ona karşılık veriyorum. Bu sefer 'olsun bitsin' tarzında değil hiçbir şey. Tavırlarında sahici bir şeyler var. Saçlarına geçirdiğim parmaklarım bu sefer kayıp gidiyor gibi oluyor. Sırtımı acıtan deri kısım yüzünden öne itiyorum kendimi fakat beni yanlış anlayıp belimi kavrıyor, kendine bastırıyor tüm bedenimi. İşime geliyor doğrusu. Orada öylece ne kadar birbirimizi hırpalıyoruz bilmiyorum ama kulaklarım 'ocean drive'ı seçtiğinde kendimi çekiyor ve kafamı sallamaya başlıyorum. Dans ederken sözleriyle ağlatabilecek bir parça ama ben neşeliyim. Yan tarafta kahkaha atan Soonyoung bir sigara yakıp geriye doğru yaslanıyor, o tarafa kayıp bedenimi ona yaslıyorum ben de. Kafamı göğsüne koyduğumda boştaki elinin parmakları saç tellerimde geziniyor. Konuşmuyoruz. Zaten zaman artık ölçülebilen bir şey değil ve bilincimiz dışında akıp gidiyor. Alan Lightman. Gülüyorum.

hookup Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin