better off dead

150 22 12
                                    

"Baksana mesela en güzel yaşlarımdayım Soonyoung," Gözlerimin parladığını hissedebiliyordum. "Ölüyorum." Bazenleri bana bakarken suratında tuhaf bir ifade beliriyor. Biraz rahatsız edici. Bu yüzden gözlerimi kaçırdığım çok oluyor sanki yanlış bir şeyler söylemişim de geri almak istiyormuşum gibi.

"Ölüyor falan değilsin." Gülümsediğimde hemen birkaç ay öncesi doluştu aklıma. Gürültü kulaklarımızı uyuşturmuyormuş gibi "Senden önce," dedim. "Ölüyordum." İlkin anlamadı. Mübalağa yapıyorum sandı. Biraz daha yaklaşıp dudaklarımı kulağına uzattım. "Bu halimden o kadar hoşnutsuzum ki, yaşama tutunmaya çalışıyormuş gibiyim fakat ipin ucunu her defasında kaçırıyorum." Bunlar defterime defalarca karaladığım sözlerdi. Suratıma —tekrar— anlamazca bakınca "İpin ucunu her defasında kaçırdım Soonyoung." dedim. "Şimdiki zamanımı inşaa etmişim toparlanamayışlarımın tümüyle. Mutsuzluklar, kötü şeyler çökmüş üzerime; kalkamamışım."

"Jihoon ölmüyorsun." dedi ellerimi kavrarken. Kaçmak istedim. Neden böyle oldu bilmiyorum. Ona tamamen kendimi açmakla hata ediyordum. Beni mahvedeceğine o kadar emindim ki. Tutamadım kendimi ve sızım sızım sızlıyorken burnum kocaman gülümsedim. Eli suratıma çıktı, şakağımı sevdi baş parmağı. "Değerlisin." dedi. Kim biçiyordu ki bu değeri? Neden hala çöp gibi hissediyordum öyleyse?

"Yüzeysel baktığımda boktan görünüyor her şey ama derine indikçe kırıklarla karşılaşıyorum Soonyoung." Gözlerinden geçen parıltı hafif bir öpücük olarak az önce sevdiği şakağıma kondu.

"Buradan gidelim mi?" Kafamı salladım ve gürültü bizi yutmadan hemen önce mekandan çıktık.

Onunla olmayı sevdiğimi kendime itiraf ettiğimde Itaewon'da bir bardaydık. Beni götürmek için can attığı yer orasıydı. Paramparça olan içimi Soonyoung'a açtığımda —gerçekten hiçbir şeyden eser yok sanıyordum fakat yanılmışım, hala paramparçaydım— o kadar sıcaktı ki bana karşı... Duvarlarım yok olmak üzereydi. Dokunsa onlar da paramparça olurlardı.

Soonyoung o gece dokunmadı bana. Değiştirmek istediği bir şeyler vardı. 'Bir gün insanları görmezden gelmeye başlarsın.' demişti. Ona Seungcheol'ün beni içten içe nasıl kırdığından da bahsetmiştim. Ona,  hayatıma dokunup da içimi koca bir çöplüğe dönüştüren herkesten bahsetmiştim o gece eve geçtiğimizde. Bana dokunmamıştı. Başım kucağındayken öylece dinlemişti. Parmak uçları şefkatle saç tellerimdeydi. Kimyasaldan uzaktık, alkol etkisini yitiriyordu ve yemin ederim yapaylık yoktu. En azından ben buna inanmıştım. Korktum. Bu kadar sevgi dolu oluşu beni iliklerime kadar korkuttu. Delicesine birilerine —birine— güvenme ihtiyacı içinde olmam beni korkuttu.

Çok hassastım. Bastırdığım tüm hislerime, güçlü görünmek için çırpınmalarıma son verdim o gece ve kucağında olanca zayıflığımla uykuya daldım. Soonyoung'a değer verdim. Verdiğim değerin böylesi bir umarsızlıkla çöpe atıldığını görmek ise beni yerin dibine soktu. Çünkü yalnız uyandım. Gözyaşlarımı önceki gece tüketmesem ağlardım. Ciğerlerim sızlayana dek ağlardım, biliyorum.

Dünyam başıma yıkılmış hissi öyle çabuk da gelmedi. Önce ona ulaşmaya çalıştım. Tüm gün. Beklediğim dönütü gece yarısı hiç beklemediğim bir şekilde aldım. Seungcheol'den. Soonyoung ondaydı. Ağlasam rahatlardım, bu kadar üzülmezdim. Gerçekten. Etim kısılıyormuş gibi hissetmezdim. Bu kadar acımazdı.

Onun hakkında hiçbir şey düşünmüyorum sanırken içimde böylece büyük bir yer edinişine hayıflandım. Her şey üzerime yıkıldı. Tümü. Beslediğim duygular, biçtiğim tüm değerler, etiketler... Soonyoung beni mahvetti.

Diyorum ya, yıkıldım ama ağlamadım. Bekliyordum bunu. Beklememe rağmen neden bu hale geldim onu bilmiyordum işte. Hala karşılıklı beslenen duygulara inanıyor oluşuma lanet ettim. Lee Jihoon. Akıllanmaz bir aptal. Kendime söz verdiğim her sefer nasıl oluyordu da bu halde buluyordum içimi... Böylece karışmış, bulanmış bir halde?

Yaşamaya devam etmek istemedim. Ona da bahsettiğim birkaç ay öncesini hatırladım. Ölmüş gibi hissettiğim o zamanları. Neyi istediğinin bir önemi olmadığı, zaten her şeyin bittiği o zamanları. Temel olan eylemlerim bir müddet işlevini yitirdi. Konuşmadım, yürümedim, yemedim. Bir hafta evimden dışarı adımımı atmadım. Telefonumu çoktan kapatmış ve bir yerde kaybetmiştim.

Sona geldiğimi düşünüyorken, ben, gerçekten de Kwon Soonyoung'un ellerinde ölmüş gibi hissediyordum.

hookup Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin