Bölüm 3

35 1 0
                                    

Aslında babamın hangi hastanenin morgunda olduğunu bile bilmiyordum. Bulunduğumuz semtte donanımlı bir hastane vardı. Muhtemelen oradaydı. Ve Defne de orada çalışıyordu. Eğer orada değilse bile Defne’nin hangi morgda olduğunu bilmesi çok normaldi. Bilmiyorsa bile öğrenmesi kolaydı. Benim de öyle.

Asıl zor olan mevzu onca kamera, güvenlik görevlileri ve sağlık çalışanları varken hastaneye girmemdi. Ve neden öldüğünü tespit etmemdi. İşte Defne’nin bana yardımcı olacağı konu tam olarak bunlardı. Onca yıl sonra bana bunun için yardımcı olabilir miydi bilmiyorum. Yaşayıp öğrenecektim.

“Hangi hastane olduğunu biliyor musun?” alakasız gözükmemek için en kuvvetli ihtimal olan semtteki hastanede olduğunu söylemeliydim.

“Semtteki hastane diye duydum. Ama anneme tam olarak soramadım.” İnandırıcı olup role girmek için derin nefes aldım. “Biliyorsun durumları...” cümleye devam edecek gibi davranıp bilerek cümleyi tamamlamadım.

Çünkü şu an daha bir şeyler kesinleşmeden Defne’ye düşündüklerimi söylemem beni şizofren hissettirebilirdi. Özellikle bir doktora karşı şizofren gözükmek istemezdim.

“Evet, orada. Ama neden orada buluşmak istiyorsun?”

“Aslında bunları gelince konuşsak daha iyi olacak,” ve ben söyleyeceğim bahaneleri düşünmüş olurdum diye geçirdim içimden.

“Tamam, olur. Yarım saat içinde gelirim ben.”

“Acilin önünde buluşalım”

“Tamam, görüşürüz.”

“Görüşürüz.” Telefonu kapatıp radyoyu açtım. Sakin bir müzik çalarken Defne’ye söyleyeceklerimi düşünüyordum.

-----------------------------------------------------------------
Hastanenin önüne geldiğimde arabayı acile olabildiğince yakın bir yere park ettim. Anahtarı kendime doğru çevirdim, ama çıkarmadım. Kendime biraz vakit verip neler söylemem gerektiğini kafamda toplayıp içimden tekrar ettim. Tekrarımı bitirdikten sonra yukarıda bulunan dikiz aynasından gözlerimi gördüm. Nasıl göründüğüme dikkatli bakmak için aynayı yüzümü gösterecek şekilde oynadım. Gözlerim yorgun gözüküyordu. Saçlarım biraz karışmıştı. Dünden kalan rimelimin kalıntıları ise gözümün altında hafif karaltıya neden olmuştu. İşaret parmaklarımın kenarıyla tek hamlede olabildiğince silmeye çalıştım. Yeteri kadar silinmemişti ama en azından kötü durmuyordu.

Kendime bakmayı bitirdikten sonra aynayı eski haline getirdim. Anahtarı çıkartıp kapıyı açtım. Kapıyı açmamla yüzüme serin rüzgarın çarpması bir olmuştu. İrkilmeme sebep olsa da beni rahatlatmıştı. Kapıyı sertçe kapatıp arabayı kilitledikten sonra acilin girişine doğru yürümeye başladım. Yakınlaştığımda önünde birkaç boş bank gördüm. Acil yazısının kırmızı ışığının en az vurduğu bankı seçip beklemeye başladım.

Defne şu anki yaşamı hakkında biraz bilgim vardı. Ama şuan nasıl göründüğüne dair bir fikrim yoktu. Son görüşümdeki Defne’nin halini gözümün önüne getirerek nasıl görünebileceği konusunda kendime biraz ipucu vermeye çalıştım. Zaten saat geç olmuştu ve çok gelen giden de yoktu.

Etrafa göz gezdirdim. Tanıyabilirim sanırım diye düşünürken koyu kahverengi saçları, karanlıkta bile parlayan yeşil gözleriyle Defne’yi gördüm. Üstünde rahat siyah bir tişört ve tayt ile pastel tonlarında bir mont vardı. Pastel tonlarındaki pembe uzun montu adeta doktor önlüğünü anımsatıyordu. Gittikçe bazı insanlar karakterleri, tarzları hatta fiziki özellikleri bile meslekleriyle örtüşürdü. Defne için de aynen öyle olmuştu. Defne’yi tanımsam bile rahatlıkla doktor diyebilirdim.

GİRİFT-İ ERVAH (CHAIN OF SOULS)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin