Güneydoğu Asya'da dağın yüksek kayaları arasında çeşit çeşit asırlık ağaçların gizlediği Hera Tapınağı Sarmaşıklarla ve Zambaklarla kaplanmıştı. Siyah peleriniyle bir hayal gibi süzülen genç kadın, Akaların kraliçesi Lilith, güzel yüzünü saklayan siyah tül peçesini çıkardı ve leylak irislere sahip gözlerini karşısında tüm heybetiyle duran Tanrıça Hera heykeline çevirdi. Üç metre boyutundaki heykel tapınağın kapısını gizleyen sarmaşıklarla kaplıydı. Milyonlarca insana diz çöktüren kraliçe, bu defa kendisi Tanrıçanın önünde diz çökerek yüzü kadar güzel bir sesle geceye fısıldadı.
"Tanrıça Hera, ben sadık kulunuz kraliçe Lilith. Tüm iyi niyetimle huzurunuza geldim. Ziyaretimi ve dualarımı kabul edin." Gecenin zifiri karanlığında zambaklar beyaz ışıklarını ahenkle etrafa yaydı, sarmaşıklar heykelin üzerinden yılan gibi sürünerek geriye çekildi ve tapınağın gizli kapısı gözler önüne serildi. Kraliçe Lilith, her gece bu tapınağa gelir ve Tanrıça Hera'ya dualarını, adaklarını sunardı. Kimi zaman ağlar, kimi zamansa yaşadığı en güzel anlarını dile getirirdi. Tapınağın içinde sadece Tanrıçaya ait heykeller vardı tabi bir de adaklarını sundukları bir ateş çukuru. Ama Lilith, havada hep bir ağırlık hissederdi. Sanki izleniyormuş gibi bir his daha tapınaktan içeri girmeden bedenini sarardı. Bu gecede aynısı olmuştu, kimse yoktu ancak tuhaf, efsunlu bir aura tapınağa hakimdi. Dışarda deli gibi esen rüzgarın aksine içerisi oldukça sessiz ve sakindi. Yüksek sütunlarla çevrili dikdörtgen tapınağın kenarları komple açık olmasına rağmen cam varmış gibi hiçbir şekilde rüzgar gelmiyordu. Issız tapınağın içerisi de tertemizdi, ne bir yaprak parçası ne de bir toz zerresi hiçbir kusuru yoktu.
Kalbindeki, Tanrıça Hera'ya olan sevgisi bir evladın annesine beslediği hisler kadar büyüktü. Her gece yaptığı gibi herkesin uyuduğu saatlerde saraydan sadık hizmetlisi Ann'in yardımıyla gizli geçitlerden çıkmış ve orman yolundan buraya gelmişti. Ateş her zaman olduğu gibi harlı bir şekilde yanıyordu. Kraliçe öncelikle pelerinin cebinden adağını çıkararak ateşe attı. Adak; Tanrıların doğuşundan beri var olan bir gelenekti. Tanrılara insanların verdiği hediye gibi, şükür gibiydi. Tanrılar sevdiği çoğu kulunun hediyesini kabul ederdi. Bu hediyeler kimi zaman bir çiçek, bir horoz, kimi zaman bir altın, kimi zamansa çiğ ya da pişmiş et olurdu. Ne olduğu fark etmezdi yeter ki sunan kişinin kalbinden kopanı sunması yeterliydi.
Akalar ise asırlardır Hera'ya tapardı. Lilith'in ataları Tanrıça Hera'yla birçok savaşa katılmış ve kazanmıştı. Bugün bu kadar zengin ve bereketli topraklara sahip olmaları Tanrıça Hera sayesindeydi. Kraliçe Lilith Aka krallığının son varisiydi ancak eş olarak kendine çok yanlış birisini seçmişti.
Lilith safir kolyeyi ateşe attı, hemen ardından sessizce Tanrıçanın ilahisini okudu. Yanakları bu gece gözyaşlarıyla ıslanmıştı, kalbinde ağır bir korku ve kırgınlık taşıyordu. Ateşin hareleri gözlerinde dans ederken başını kaldırdı ve Tanrıçanın heykeline bakarak kalbinden geçenleri dile getirdi.
"Tanrıçam! Siz tanrıçaların en kudretlisi, herkesin baş tanrıçasısınız. Gücünüz sorgulanamaz, kalbiniz o kadar büyük ki, tüm dünyayı sarıp sarmalar, korur kollarsınız. Duyun sesimi ve bana yardım edin! Ben krallığım için çok yanlış bir evlilik yapmışım! Eşim Akaların kralı Waldov gerçekte bir caniymiş! Evliliğimi yaptığı tüm eziyetlere ve beni aldatmalarına rağmen sabırla sürdürdüm ama kötülüğün boyutları kontrol edemeyeceğim bir hal aldı." Gözlerini acıyla yumdu kraliçe. Eşi sadece birkaç yıl önce sarayı korumakla görevli sıradan bir askerdi ve sırf yakışıklılığıyla ondan etkilenmiş, baş başa kalabildikleri birkaç anda kendisine okuduğu şiirlerle aptal gibi büyülenmişti. Aşık olduğu adamla evlenmesine mani olacak kimse yoktu, anne babası kendisi tahta geçtiği sene içinde peyda olan bir salgın hastalıkta ölmüştü. Kendisine talip olan sayısız krala rağmen o Waldov'u seçmiş, sorgulamadan kralı ilan etmişti. Evlendikten sonra ise adamın gerçek yüzü çok geçmeden ortaya çıkmıştı. Aldatmalar, insanları küçük görmeler, Tanrılarla alay etmeler, kölelere eziyet... o gün her şey üst üste gelmişti. Waldov açık bir şekilde kendisinden erkek bir varis istediğini dile getirmişti. Aksi halde başka bir kadından doğacak olan çocuğunu Lilith'e zorla sahiplendirecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖLE (Doğanın Büyüsü /1/ )
FantasiaGerçekte Tanrı olan bir Kral. Köle olarak satılan masum bir kız. İki farklı dünya, iki ayrı hayat ve ortak bir kader... "En zoru da aşka tutsak olmakmış sevgilim..."