lolita

1.2K 73 152
                                    

Kemiklerinden parmak uçlarına kadar ufak sızlamalar eşliğinde ilerliyordu. Evine gidip, çok özlediği o sıcaklıkla kavuşmak için can atıyordu.

O sıcaklığın en başında ailesi vardı elbette. Akrep ve yelkovan ikilisi gece yarısını  gösterdiğinde ayakta kimseyi bulamayacağı evine bir hırsız gibi girmeyi o da istemezdi. Bunun çokta bir önemi olmadığını düşündü ve cebinden aylardır dokunmadığı anahtarını çıkardı.

Kapıyı olabildiğince sessizlikle açmaya çalıştı, karanlık evin hiç değişmeyen kokusunu ciğerlerine doldurdu. Odasına gidip uyuyacaktı, sadece sabah olmasını bekleyecek ve sevgili ailesiyle güzel bir kahvaltı yapacaktı.

Adımlarını odasına yönelen geniş basamaklara çevirdi. Odasına ulaşan uzun koridorda yürürken, 20. yüzyıldan kalma, eşsiz barok tarzıyla donatılmış evinin duvarlarına parmak uçlarıyla desenler çiziyordu.

Odasının yanındaki kapının önünde durakladı, birkaç saniye kendisini kapının ardındaki şeyi duymaya odakladı ama biliyordu ki minikleri çoktan uykuya dalmış olmalılardı. Elindeki ufak bavulu olduğu yere hafif hareketlerle bıraktı.

Burası zaten eviydi, yanına pekte bir şey almasına gerek yoktu. Elini kapı attı ve derin bir nefes aldı. Şimdi ne çok özlemişti o ikisini... Kolu indirdi ve başıyla geniş odayı yokladı. Tahmin ettiği gibi, iki kardeş birbirlerini sarmalamış, uykularının en derin anlarını yaşamakla meşgullerdi.

Pencereden içeriye süzen ayın ışığı ile ikisinin de yüzü bir içim suyu andıracak şekilde ortaya çıkmıştı. İçten bir gülümsemeyle parmak uçlarında yürüyerek meşhur ikilinin başında dikildi. Sadece ufak birer öpücük bırakmak istiyordu.

Bu isteğini o iki küçük baş belası ayıkken asla gerçekleştirmezdi, ne kadar şımarık olduklarını en iyi kendisi bilirdi. İkisininde alınlarına olabildiğince naif öpücükler bırakıp odayı usul adımları ile terk etti.

Bavulu tekrardan kucaklayıp kendi odasına yöneldi. Yarın bu iki küçük baş belası tarafından yeterince soru yağmuruna tutulacağını ve bolca sulu öpücüğe maruz kalacağını biliyordu, bunu bile özlediğini fark etti. Kendi odasının kapısını araladığında öncelike bavulunu giyinme dolabının yanına yerleştirip üstündekilerden kurtuldu.

Hiç beklemedem odasının içindeki mini-banyoya yönelip kısa bir duş aldı. Banyo dolabından çıkardığı havlu ile belinden aşağısını sardı ve tekrardan bavulunun başına gitti.

Ceketinin iç cebinden telefonunu aldı ve el fenerini açtı. Dolabını iki saat karıştırmak istemiyordu, bavulundan zorluk çekmeden çıkardığı bir iç çamaşırı ve eşofman takımını üzerine geçirip telefonu en uçtaki masanın üzerine yerleştirdi.

Karanlık odada zar zor seçebildiği yatağa doğru adımladı. Bir şeyler farklıydı, bu oda eskisi gibi değildi sanki. Acaba annesi yokluğunda odayı yeniden mi dizayn ettirmişti?
Sadece giyinme dolabı ve yatağı aynı yerde duruyor gibi görünüyordu. Şu an buna kafa veremeyecek kadar yorgun olduğunu hissetti ve yataktaki kabarıklığa ilerledi ve yanına uzandı.

Bir dakika, yataktaki kabarıklık.
Yatakta, kendi yatağında bir silüet.
Yanı başındaki yabancıyı fark ettiğinde refleks olarak bir küfür savurdu. Neyseki yabancı bunu duymamıştı. Bu kimdi böyle?
Yorganı beline kadar çekmiş olduğunu ve üstünde hiçbir şey olmadığını anlayabilecek kadar görebildiğini fark etti.

Kim olduğunu bilmiyordu, yatağın sağ tarafında huzurla uyuyan yabancının kim olduğunu belki de seçemiyordu. Emin değildi, sonuçta etraf karanlıktı falan filan. Uyuyacaktı, her ne olursa olsun. Yatağın sol tarafı boş olduğuna göre onu engelleyebilecek bir etken görünmüyordu. Sonuçta burası onun odasıydı, değil mi?

Watermelon Sugar  // Larry StylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin