Yalnızlık insanın içini acıtan ve en dolu zamanında karşısına çıkan bir duyguydu bence. Kötü anlarımızda kaçışan insan topluluğunda büyümüş küçük bir kız ve bu küçük kızın hiçbir şey bilmeden açtığı yaralar. Mutfaktan kimse çıkmamıştı ve evin altını üstüne getirmiştik. Tüneller dahil her yere bakmış ama değil iki kişi ayak izi bile yoktu. Sadece aptal örümcek ağları ve alerjimi tetikleyen tozlar... Sinirlerim bozulurken duyduklarımdan emindim. Hatta sırf o yüzden Ahmet'i o evden zorla çıkarıp yeniden Soner'in yanına döndürmüştüm. Tek sorun Soner biz geldiğimizde yoktu ve biz bir salonda sevgili abimin gelmesini bekliyorduk. Kerem ısrarla konuşmuyor ve aklı sıra küstümcülük oynuyordu. Abarttıkları şey neydi tam olarak bilmiyordum. Gerçi merak ettiğimde söylenemezdi ya neyse. Yaklaşık iki saatlik bekleyişin ardından kapı açıldı ve kaşı patlamış abim odaya girdi. Kaşı patlamış, gözü morarmış ve burnu kızarmış... Endişeyle yanına koştum. O benim abimdi ve ne yaparsa yapsın, her ne kadar onu onaylamasam da canının yanması canımın yanması demekti. Elimi kaşına değdirdiğimde acı içinde inledi.
"Soner ne oldu sana böyle?!"
"Yok bir şey Aslı ama eğer kaşıma böyle dokunmaya devam edersen yeniden kanayacak."
"Hem suçlu hem güçlü." Sinirle söylendiğimde Soner'in gözleri arkamdaki bir noktaya sabitlenmiş ve çenesi kasılmıştı. Hemen ardından da beni sinek vari bir şekilde kenara ittirip yere düşürdü. Acıyan bacağıma inat kalkıp Ahmet'in karşısında sinirle soluyan boğacığın önüne geçtim. Soner'in ilk kez sinirli haliyle karşı karşıyaydım ve bu hali yeterince ürkütmüştü.
"Soner? Neden misafirime böyle bakıyorsun?"
"SEN Mİ GETİRDİN BU HERİFİ BURAYA?" Kullandığı ses tonu camları titretecek cinstendi. Yerimde sıçradığımda belime dolanan kollarla sakinleşmeye çalıştım. Ahmet çevik bir hareketle beni arkasına aldı. Bu adam konusunda gerçekten haklıydım.
"Benimle arandaki sorun yüzünden kardeşine bağıramazsın Soner." Soner'in aksine oldukça sakin çıkan sesi tüm duygulardan yoksundu. Soner, sakinleşmek için kafasını havaya kaldırdı ve derin derin birkaç nefes aldı. Yeniden Ahmet'e döndüğünde sesi sinirlendiğine olduğu gibi titriyordu.
"Ahmet sen beni sattın. Ben de senin kardeşindim hani?" Ahmet'in yüzünü görmesem de gerilen kol kaslarından anlayabiliyordum duygularını.
"Soner sen hala benim kardeşimsin. Tıpkı Kerem gibi. Sizi uyardım. Ben düştüm siz düşmeyin dedim ama dinlemediniz. Ben de sizi korumak için polise gittim. Üstelik polisle aranızda bir şey olmadığını ikimiz hatta üçümüz de çok iyi biliyoruz. Bu işlere bulaşmıyor polis. Size bir uyarıydı. Siz ısrarla bu bok çukurunda yaşamaya devam ediyorsunuz." Kesinlikle haklıydı. Sonuna kadar da arkasındaydım. Büyüdüğünü kanıtlar biçimde sakindi ve olanlara rağmen hala kardeşim diyebiliyordu. Kerem arkadan hiçbir neşe veya alay barındırmayan kahkahasıyla cevap verdiğinde üstüne atlayıp suratını parçalamamak için zor tutuyordum kendimi.
"Ahmet. Sen de biliyorsun ki bu işlerden çıkmak kolay olmaz. Aksine girdin mi çıkmak yoktur."
"Hayır. Her zaman ikinci bir seçenek vardır. Kerem, siz kötü insanlar değilsiniz. Çocukluğumsunuz siz. Soner abim, Ahmet ve sen de arkadaşlarımsınız."
"Hayır kurbağa ben çocukluk aşkınım." Ahmet alayla araya girdiğinde Kerem dudağını dişliyordu. Dolgun alt dudağını sol kısmı dişlerinin arasında beyazlaşmıştı. Soner'e döndüğümdeyse umrunda değilmiş havası hakimdi.
"Soner. Benim için. Ahmet kalsın. Ona güveniyorum ve ben de aynı şeyi annemlere yaptım. Yani aynı durumdayız. Ve onu gönderirseniz ben de giderim." Soner dehşetle gözlerini açtığında yanlış bir cümle kurup kurmadığımı tarttım. Gayette düzgün ve anlaşılır bir cümleydi. Soner fazla sessiz kalmıştı ve bu sessizlik sonucu Ahmet'in elini tutup kapıya yönelmiştim. Soner hala suskundu. Kapıya birkaç adım kala kolumdan tutuldum. Kerem'in nefesi damarlarıma ulaşırken söyledikleri kanımı dondurmuştu.
"Eğer çıkıp gidersen ikinize de babanın yaptıklarından çok daha kötüsünü yaparım." Kafamı çevirdiğimde gözleri burnum kadar yakınımdaydı. Gözlerime bakan gözleri yavaş yavaş daha aşağı inerken dudağını yaladığını fark ettim. Beni tehdit edip sonra da böyle davranması zaten gergin olan sinirlerimi iyice gerdi ve bir yay gibi hızlanmaya başladım.
"Elinden geleni ardına koyma Kerem! Ama eğer o giderse ben de giderim. Sizden korkmuyorum. Bana ailem yeterince zarar verdi." Kaşları çatılırken yeniden gözlerime bakmıştı. Korkunun ecele faydası yok lafından hareketle kolumu kurtardım ve kapıyı açtım. Elim hala Ahmet'in elindeydi ve gidiyordum. Tarafımı net bir şekilde belirtmiştim. Geri dönüşüm yoktu artık. Son bir adım. Savaşmak için son bir adımım kalmıştı ama atmak istemiyordum. Abimi bulmuşken kaybetmek, yeni tattığım o tatlı acıyı bırakmak istemiyordum. Soner'in sesi tüm bu karmaşıklığa son verdi.
"Kal Allah'ın cezası. Sensiz yapamam ki ben."