Ruhunuzun emildiğini hissedersiniz bazen. Gözleriniz dolar ve etraf kararır. Ben de öyleydim işte. Kapının önünde durmuş beklerken ruhum emiliyordu. İçinde bulunduğum şoktan hala çıkabilmiş sayılmazdım. Soner içerideydi ama benim pek de içeri girecek cesaretim olduğunu söyleyemezdim. Sonunda derin bir nefes alarak çaldım kapıyı. İçeriden gelecek olan komutu beklemeden kapıya abandım. Bekleseydim geri kaçardım çünkü.
"Soner. Seninle konuşmamız gerek."
"Dinliyorum küçük hanım?"
"Ben gidiyorum." Sinirle çatılan kaşları iyice kormamı sağlarken yere bakarak güç almaya çalıştım.
"Ne demek o? Sana demedim mi gitmek yok diye?!"
"Demedin Soner. Sonra konuşuruz dedin ama gitmek yok demedin. O yüzden gidiyorum." Orada olduğunu yeni fark ettiğim Kerem lafa dalmıştı.
"İyi o zaman ben seni geçireyim." Gerçekten mi? Hiç mi umursamıyordu beni? Geçirecekmiş! Kendini geçir önce sen! Yavşak! Soner'in gür sesi odayı inletirken sıçradım.
"Kimse bir yere gitmiyor! Hele sen asla gidemezsin Aslı!" Sinirlerim bozulmaya ve içimdeki korku yerini öfkeye bırakırken derin nefes aldım.
"Öyle bir giderim ki Soner!"
"Ya gitmemen için sana bir teklif sunarsam küçük kardeş?"
"Artık bu tür tekliflere karnım tok! Uğraşmayacağım onlarla. Kendi pisliğinizde boğulursunuz umarım!"
"Peki ya Gülcan? O da mı boğulsun bizim pisliğimizde?!"
"Sakın Soner! Ona bir şey yaparsan sen sağ çıkmazsın."
"O zaman ikimizin de ölmesini göze alıyorsun?" Cümlenin sonuna gözleriyle koyduğu soru işareti canımı yakmıştı. Soner ve Gülcan. İkisi de benim canlarımdı. Soner ve Gülcan. İkisine de bir şey olmasına dayanamazdım. Kalbimi yaralayabilecek kişilerdi onlar.
"Mekanınız cennet olsun o zaman Soner!" Söylediğim cümle içime otururken umarım Soner öyle bir delilik yapmaz diye düşünüyordum. Dayımı bulmalı, adını öğrenmeli ve beni götürmesini istemeliydim. Tüm bunları Soner'den önce yapmalıydım. Koskoca evde bir tane adamı arıyordum. Ve bu işi yarım saattir yapıyordum. Sanırım evde kaybolmuştum. Hayatımda gördüğüm en labirent evdi kesinlikle. Son bir umutla karşıma çıkan kapıyı araladım. Odaya girdiğim andan itibaren beni saran o koku yanlış odaya girdiğimi haykırıyordu adeta. Merakıma yenik düşerek odada dolaşmaya başladım. Dikkatimi çeken ilk şey hiç şüphesiz yatağın karşısındaki suvarda asılı olan fotoğraflardı. Esmer güzeli diye adlandırılacak bir kız ve yanında sırıtan Kerem. Benzemiyorlardı birbirlerine. O zaman kardeşi değildi. Gerçi ben de Soner'e benzemezdim. Kardeş kardeşe benzeyecek diye bir kural yoktu. Kendimi böyle teselli ederken gördüğüm o fotoğraf bir şeyleri boğazımda bırakmıştı. Boğaz, Kerem ve o kız. Kızın üstünde gelinlik ve Kerem takımlar içinde kızın beline sarılmış. Evli miydi yani Kerem? Çenem titremeye başladığında gözlerim netliğini kaybetti. Bana neydi ki? Umrumda olmamalıydı. Pislikti. Bir karısı varken bana asılmıştı. Sadece ben değil, büyük ihtimalle her gece başka bir kız vardı onun çevresinde. Dizlerim artık isyan ederken ben mıh gibi kalmıştım. Yanağıma damlayan o ilk damlayla beraber kapı açıldı. O tarafa döndüğümde kaşları yay gibi gerilmiş Kerem bana bakıyordu. Kaşlarını çatarak yanıma ulaştı. Baktığım fotoğrafı görünce daha da çatıldı kaşları.
"Sen neden buradasın?"
"Bir karın var." Bunu kendime söylüyordum sanki. Kabullenesim gelmiyordu bir türlü. Yaşlarım yeniden düşerken tekrar ediyordum.