Yarı aralı pencereden gözüme yansıyan loş güneş ışığı ve damlayan su sesi ile uyanmıştım. Gözlerimi yarı uykulu halde açtım. Derme çatma müstakil evimin tavanından sızdıran su tek tek yere düşerken yatağımın arkasındaki notu fark ettim. O kadar bitkindim ki almaya mecalim yoktu. Pencereye doğru uzandım ve derinden içimi çektim. Bahar mevsiminin ılık havası dünkü yaşadıklarımın kötü etkisini birazcık azaltmış gibiydi. Kafam patlayacak gibi ağrıyordu. Geriye çekildim ve öylece bana bakan notu tekrar elime aldım. Sanki açmasam konu tamamen kapanacakmışcasına açmak istemedim. Tereddütlü ve bıkmış bir halde açtım. "nereye kadar kaçacaksın artık sende olaylara dahil oldun" yazısını görünce tireyerek elimden düşürdüm. Dün yaşadıklarım aklımdan bir bir geçti işe başvurusuna gittiğim için heyecanlanmam sonra yanlış adres almam bir hevesle gittiğim yerde kocaman bir aile faciası ve cinayetlerle karşılaşmam ve sırf olaylara şahit oldum diye benim de bu olaylarla sürüklenmem. Resmen bu son iki gün hayatımın en kötü günleriydi ve hayatımın son günleri olsun istiyordum. Bi insan iki günde hayattan bıkabilecek kadar kötü ne yaşayabilirdi ki. Yada bu yaşadıklarımdan daha şansızı ve kötüsü yaşanabilir miydi? Yaşadıklarımın hepsinin bir yanlış anlama uğruna olması beni delirtiyordu. Düşündükçe daha kötü oluyordum. Ayağa kalkıp peşimi bırakmayaklar düşüncesini tamamen aklımdan çıkararak elimi yüzümü yıkadım. Aynaya yöneldim son elli yılını sokaklarda geçiren bir ayaşşa benziyordum. Kendimi toparlamak için kahvemi ve kitabımı alıp dışarı çıkmayı düşündüm temiz hava bana hep iyi gelirdi. Kitabımı almak için tekrar yatak odama gittiğimde yere düşürdüğüm notun arka tarafı gözüme ilişti. Adres yazılıydı ve büyük harflerle "12 de burada ol" yazısı... Tekrardan panikledim ve 'bu bela çıksın artık hayatımdan' düşüncesiyle ağlamaya başladım tüm sinirimi akıl sağlığımdan ve gözlerimden çıkaracakmışcasına ağladım ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ne kadar korksam da gitmek zorundaydım. Saate bile bakmadan gözyaşlarımı gömleğimin koluyla silip ceketimi aldım ve sanki hiç geri gelmeyecekmişim gibi çıktım kapıdan. Saatin daha 12'ye gelmediğini biliyordum. Sokaklarda yavaş adımlara rüzgarı içimde hissederek yürümeye başladım.Baharın, sıcak bal yavaşca içine damlıyormuş hissi veren rüzgarı beni hep rahatlatmıştır. Öyle ki hayatımın en kötü gününü bile unutturacak kadar seviyordum bu rüzgarı. Erken çıkmam iyi olmuştu. Kafamı ne kadar dağıtsam da korku çıkmıyordu içimden. Biraz daha yürüdükden sonra ilerideki kaldırıma oturup boş gözlerle sokağa baktım. Kafamdan bir sürü şey geçiyor kafamın içi savaş alanı gibiydi. Düşüncelerim kendiyle çelişiyor, her ağzından bir ses çıkıyordu. Beni delirtmeye inat etmiş bütün düşüncelerim dudaklarımda "bıktım" diye yüksek sesle çıkıvermişti. Sokaktan geçen 4-5 yaşında küçük kız ve annesi dönüp bana muhtaçmışım gibi acıyarak bakmışlardı. Gerçi acınacak durumdaydım elimden hiçbir şey gelmiyordu. "Bıktım ne yapacağım ben nasıl çıkacağım işin içinden" diyip yine bağırarak ağlamaya başladım. Umarım bu iki günün sonunda delirmem oysa ne güzel hayallerim vardı benim. Ne olduysa hayallerimin peşinde giderken oldu ne vardı da bana yanlış adresi verdiler. Bu olanların hiç birini yaşamak zorunda kalmasam şimdi büromda elimde kahve masamın başında oturuyor olabilirdim. Delirmemek için düşüncelerimi bi kenara koyup yürümeye devam ettim. Notda yazan adrese yaklaştıkça hem korkum hem heyecanım bi yandan da merakım artıyordu.
Gittiğimde beni tehtit edip bırakadabilrdi güvenmeyip öldüredebilirdi. Yine de geri dönmedim. Dönsem ne olacaktı ki. Bir şekilde beni bulup yine tehtit edecekti yine öldürecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anlatsam Roman Olur
Mystery / ThrillerHep yazmayı deniyorum yeteneğim var ama sonuç yok sanırım :) yazım hataları ve anlatım bozuklukları için özür dilerim