Rüzgarın yüzümü yalamasıyla pencereyi açık unuttuğumu anladım. Pencereyi kapatmaya üşendiğim için yorganımı tekrar üzerime çekmeye karar verdim. Gözlerimi açmadan homurdanarak yatağımın üzerinde ellerimi gezdirdim ama yorganımı bulamadım. Yılmayıp bu sefer ayaklarımı gezdirdim, yine yoktu. Sinirlenerek ellerimin üzerine kalkıp pencereyi örttüm. Yatağımdan düşen intihar meraklısı yorganımı da eğilip aldım. Vakit kaybetmeden yorganımı üzerime örtüp rüyama devam etme ümidiyle gözlerimi kapattım.
Tabii ki devam edememiştim. Yatakta bir sağa bir sola dönüp durmuştum. Kısık bir sesle "Bir kere gözlerimi açtığımda bir daha uyuyamamaktan nefret ediyorum!" diyerek intihar meraklısı yorganımı bu sefer o istemeden ben yere attım. Yataktan ellerimi aşağıya sarkıttım ve yorganın üzerine doğru süzüldüm. Yerde ki yorganımın üzerinde de birkaç dakika durdum. Karnımın 'beni doyur' demesiyle kalkma vaktimin geldiğini anladım. Ayağa kalkarak yavaş adımlarla banyoya yürüdüm. Sonunda varmış olduğum -aslında kısa ama şu an bana uzun gelen bir yolun ardından- banyoya girip yüzüme buz gibi suyu çarptım. Yüzüm buz tutmuştu adeta. Mutfağa inene kadar kendimi Alaska'da hissettim. Kendime gelmenin en hızlı yolu buydu ne yapabilirim? Dağınık saçımı topuz yaptıktan sonra kahvaltı hazırlamak için bileklerimi sıvadım.
Elime bir tane ekmek, bir çatal ve bıçak alarak masanın üzerine bıraktım. Buzdolabını açtım zeytin, peynir birde çikolatamı oradan çıkarıp bir sonraki durağı olan masaya koydum. Bir bardak aldım -çay demlemeye üşendiğimden- meyve suyumu da doldurduktan sonra kahvaltım hazırdı. Oturup yine aynı yavaşlıkta kahvaltımı yaptım. Saatime baktım. Bugün cumartesiydi ve ben sabahın erken saatlerinde kalkmıştım. 'İstesen bu kadar erken kalkamazsın.' diyen iç sesime 'Haklısın' dedim. Erken kalkmışken biraz yürüyüş yaparım, düşüncesiyle odama çıktım. Dolabımdan çıkardığım eşofman takımımı giyindim. Bej rengindeydi üzerine de kahverengi trençkotumu geçirdim. Şimdi sırada telefonumu bulmak vardı.
Telefonumu bulmak için odamda bir ileri, bir geri hareket etmeye başladım. İşte en zor anlarımdan birisiydi. Telefonumla pek uğraşmadığım ve ailemden başka arayanım olmadığı için bir kenara fırlatırdım ve ailem arayana kadar bulamazdım. 'Neredesin yalnızlığımın göstergesi olarak hiç sesi çıkmayan telefonum!' diye bağırdım. Beni duymuş olmalı ki mesaj sesi geldi kulaklarıma. Telefonumun yatağın altında olduğunu düşünerek eğildim.
"Aha oradasın kaçak! Ne kadar uzağa düşmüşsün böyle!"
Kolumu ileriye uzatarak telefona dokunmaya çalıştım ama kolum kısa kalmıştı. Son çare popomun üzerine oturarak bacaklarımı uzattım. Ayaklarımı birleştirip tuttuğum telefonu bacaklarımı kendime çekerek aldım. Yerden kalkıp beyaz çoraplarımdan birini aldım ve ayağıma giymeye başladım. O sırada etrafta kulaklığımı görmeye çalışıyordum. Çoraplarımı düşmeden giydikten sonra masamın üzerindeki kulaklığımı da alarak aşağıya indim. Beyaz spor ayakkabılarımı da ayağıma geçirerek kapıdan çıktım ve kapıyı -her zaman kasa kilitlermiş gibi hissettiğim- anahtarı üç kere çevirerek kilitledim.
İlk olarak kafamı gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldım. Hava tam istediğim gibiydi. Kara bulutlar sarmıştı gökyüzünün her tarafını. Gökyüzü yağmur geliyor sinyalini bulut ile vermişti bile. Gülümseyerek kulaklığımı kulağıma taktım ve en sevdiğim şarkılardan birini açıp yürümeye başladım. Evimin biraz ilerisinde olan parka giderek yürüyüşe oradan devam ettim. Etrafta hiç kimse yoktu. Evde yalnız olduğum gibi burada da yalnızdım. Yarım saat kadar yürüdükten sonra yorulduğumu anlayıp banka oturdum. Telefonuma gelen mesajı okumamıştım. Kesin operatörümdendir, diyerek mesaj kutusundaki bildirime dokundum ve yazanı okumam ile gözlerime inanamadım.
"GÜNAYDIN PRENSES."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TATLI SAPIĞIM( Düzenleniyor+ek bölümler)
Teen Fictionİlk olarak kafamı gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldım. Hava tam istediğim gibiydi. Kara bulutlar sarmıştı gökyüzünün her tarafını. Gökyüzü yağmur geliyor sinyalini bulut ile vermişti bile. Gülümseyerek kulaklığımı kulağıma taktım ve en sevdiğim...