Telefonumun sesiyle gözlerimi yavaşça açtım. Normalde severek zil sesi yaptığım şarkı, beni uykumdan ederse nefret ettiğim şarkıya dönüşüyordu. Yatağımda doğrulup telefonu elime aldım. Annemin aradığını görünce rahatladım ve daha fazla beklemeden açtım.
"Anneciğim?"
"Kızım? Nasılsın, dün hiç aramadın? Merak ettim." Sesi endişeliydi. Dün arayacağım deyip aramamıştım. Bir an evvel b12 vitaminine baktırmam gerekiyordu. Neden bu kadar unutuyorum?
"İyiyim anneciğim. Aslında dün sabah seni arayacaktım ama uyandırmak istemedim. Kızın çok erken kalktı da." deyip sırıttım. "Neyse beni boş ver sen nasılsın, babam nasıl?"
"Bende yorgunum bir tanem, oradan oraya koşturuyorum. Babanı da biliyorsun hep iş, güç."
"Tahmin edebiliyorum anneciğim."
"Bundan sonra ne olursa olsun beni ara tamam mı? Zaten burnumda tütüyorsun."
"Tamam anneciğim, senide babamı da çok öpüyorum. Birbirinize iyi bakın. Beni de hiç merak etmeyin gayet iyiyim."
"Sende dikkat et kendine bir tanem benim. Hala yanımıza gelebilirsin bunu da unutma olur mu?"
"Tamam anneciğim. Görüşürüz."
"Görüşürüz canımın içi."
Bir, iki dakikada olsa annemin sesini duymak gerçekten iyi gelmişti. Şimdi motive olmuştum işte. Yatağımdan belimi tutarak kalktım. Belimin ağrısını geçirmek için birkaç hareket yaptım ama daha fazla acıtmaktan başka bir işe yaramadı. Kaplumbağa kadar yavaş adımlarla ilk önce banyoya gidip yüzümü yıkadım sonra mutfağa geçtim. Elime küçük bir kase aldım içini gevrekle doldurdum. Buzdolabından çıkardığım sütü de içine döktüm. Kaşığımı da aldıktan sonra hızla yemeğe başladım. O süreçte telefonumu kontrol ediyordum. Bir mesajım vardı. Yine sapıktan mı gelmişti? Hemen açıp okumaya başladım.
"Her zaman ki gibi o kadar güzelsin ki. Günaydın Prensesim."
Yok ya bu kimse gerçekten temiz bir dayak istiyor. İlk defa mesaj atan birisi var oda sapık çıktı, deyip kahkaha attığını sanan, aslında anıran iç sesime kapa çeneni deyip kafamı salladım.
"Birincisi bana prenses demekten vazgeç. İkincisi beni sürekli izliyorsan polise gideceğim. Üçüncüsü kim olduğun artık umurumda değil mesaj atmanı istemiyorum. Hatta sen anlamazsın daha açık ve net yazayım BANA MESAJ ATMA."
Mesajı gönderdim ve sandalyeye doğru yaslandım. Kollarımı da birbirine bağlayıp çiçek olma pozisyonuna geçtikten sonra cevabını beklemeye başladım. Ayrıca bu uzun mesaj için kendimi tebrik ettim. Kendi yanağımdan makas alıp "İşte bu kadar." dedim.
Mesaj atma demiştim ama atmayacağını düşünmüyordum. Elbette ki atacaktı. Polisi işin içine sokacağımı söylediğim için belki biraz korkar diye umut ediyordum. Umut etmekten başka çarem yoktu. Belki gerçekten şaka yapmak isteyen sınıfımdan bir arkadaşımdı. Yarın okula gittiğimde bir gözlem yapmalıydım. Mesaj sesiyle düşüncelerimden arınıp mesajı açtım.
"Birincisi prensesim demekten vazgeçmem. İkincisi sadece mesaj atıyorum. Seni o kadar rahatsız ettiğimi düşünmüyorum. Merak etme sana kötülük yapacak birisi değilim. Üçüncüsü madem istemiyorsun MESAJ ATMAMI bende MESAJ ATMAM."
Bak sen! Allah'ım çattık ya! Evet sadece mesaj atıyor olsaydı iyiydi ama belli ki evimin içini de dikizliyor. Keşke sadece mesaj atmış olsan. Bu kadar önemsemez ve tedirgin olmazdım. Kötülük yapmayacak birisi olduğunu nasıl anlayacaktım. Düşüncelerim beynimin içinde bir yılan gibi dolanıyorken gözlerimi kapattım ve biraz bekledim. Mesaj atmak istemiyordum ama içimden geçenleri de söylemeliydim.
"Sen sadece mesaj atmıyorsun. Sapıklık yapıp evimin içini de izliyorsun! Sana neden güveneyim? Beni uğraştırırsan, sende polis ile uğraşırsın." yazıp göndere bastım.
Tabağımı bitirdikten sonra bulaşık makinesine koyup salona geçtim.
Mesaj atmıyordu. Sözümü dinliyor muydu, gerçekten? Daha fazla düşünmek istemediğim için odama çıkıp ders kitaplarımı aldım ve salona indim. Dün bomboş geçirdiğim günü bugün verimli geçirmeliydim. 'Üzülmüşe benziyorsun. Bir mesaj atanın vardı oda gitti' deyip her şeye maydanoz olan iç sesime ya ne demezsin şimdi kahrımdan öleceğim dedim. İç sesiyle kavga eden tek ben miyim?
Telefonumun sesini kapatmış ama iki dakika da bir mesaj geldi mi diye bakıyordum. Mesaj gelmesin ve hayatıma monoton bir şekilde devam edeyim istiyordum. Gerçekten ailemin yokluğunda mesaj atan tek insandı. Keşke bende onu tanıyor olsaydım. Hatta beni izlemiyor olsaydı daha iyi olurdu. O zaman belki mesaj atmasını kabul eder ve arkadaş olmaya karar verirdim. Kitaptaki paragrafı okurken bunları düşündüğümü fark edip başa döndüm. Bu kaçıncı başa dönüşümdü. Kendimi bir türlü derse veremiyordum. Bu hiç iyi bir şey değildi.
Daha fazla dayanamayıp elimi yüzümü yıkamak için kalkmıştım ki zil çaldı. Kapıya doğru giderken kimin gelmiş olabileceğini düşündüm. Gelmesi gereken bir kargomda yoktu. Kapının üzerindeki küçük delikten baktığımda kimseyi göremedim. Kapıyı yavaşça açtım. Kafamı uzatıp etrafa bakındım yine kimseyi göremedim. Tam kapatacakken yerdeki beyaz zarfı fark ettim. Elime aldım ve bahçeye kadar çıktım. Yer yarıldı da içine mi girdi acaba? Bu da neydi? Kim bırakmıştı kapımın önüne. İçeri girip kapıyı kilitledim. Hemen koltuğa oturup zarfı açtım. İçinde bir kağıt vardı.
"Sevgili Prenses,
Mesaj atmamı istemediğin için artık mektup yazacağım. Ne kadar zahmetli olursa olsun, buna da katlanırım senin için. Sana zarar verme gibi bir niyetim yok buna emin olabilirsin. Evinin içini zaten izlemiyorum. Sadece seni çok iyi tanıdığım için tahminlerim tutuyor diyelim. Emin ol sana en son kötülük yapacak insan benim. Mesaj atmamı istemiyorsun, mektupla devam edelim. Biraz nostalji iyi gelir sanki.
Gönderen; Tatlı sapığın "
![](https://img.wattpad.com/cover/27937036-288-k339691.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TATLI SAPIĞIM( Düzenleniyor+ek bölümler)
Novela Juvenilİlk olarak kafamı gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes aldım. Hava tam istediğim gibiydi. Kara bulutlar sarmıştı gökyüzünün her tarafını. Gökyüzü yağmur geliyor sinyalini bulut ile vermişti bile. Gülümseyerek kulaklığımı kulağıma taktım ve en sevdiğim...