Keyifli okumalar.
Şu an kaç kat yüksekte durmuş aşağıya baktığımı bilmiyordum, halbuki az önce ağabeyim beni okuldan almış şoför koltuğunun yanındaki koltukta oturmuş eve gidiyorduk. Ama şu an nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Neden daha önce hiç görmediğim, bilmediğim bir evin çatısında durmuş aşağıya bakıyordum ki?
Tanrım delireceğim!
Ama olmaz!
Hayır aklımı yitiremem, deliremem en ufak bir yanlışım aşağıya düşmem ile sonuçlanırdı!
Tanrım, çok yüksekteydim eğer buradan düşersem sanki un ufak olacakmışım gibi hissediyordum, sanki düşersem toz tanelerinden bile daha küçük olacakmışım. Ben burada ne arıyordum ki ağabeyimin yanında kendimi nasıl güvende, huzurlu hissediyorsam şimdi... Şimdi ise tam tersiydi. Ne yapacaktım ki burada, niçin buradayım, nasıl geldim acaba arabada uyuya mı kaldım? Evet, evet en mantıklı açıklaması bu! Sakin olmalıyım, evet sakin olmalıyım. Derin derin nefesler almalıyım, hadi derin bir nefes daha.Olmuyor, yükseklik korkum adeta kanıma adrenalin pompalıyordu sanki. Be...benim yükseklik fobim vardı, sanki şimdi nefessiz kalacağım da düşüp milyonlarca kum tanesi olacakmışım gibi. Başım dönüyordu, midem alt üst olmuştu. Ama düşmemek için çaba sarf ediyordum. Beynimin fonksiyonları durmuş gibiydi. Ne yapacağımı bilemiyordum. Nefes almayı dahi unutmuştum.
Tamam! Başka bir şey yapmalıyım. Evet, bu çatıdan inip eve gitmenin bir yolunu bulmalıydım ama ilk önce nerede olduğumu bilmeliyim değil mi? Yükseklik korkumu bastırmaya çalışarak gözlerimi açmaya çalıştım, gözlerimi ne zaman kapattım ki? Öyle bir raddeye gelmiştim ki ne yaptığımın bile farkında değildim. Gözlerimi yavaşça aralayıp etrafıma bakınmaya başladım. Gözlerim aşağıdaki karmaşaya tanık olunca nefessiz kaldım. Aşağıda kasırga kopuyordu adeta yerinden sökülen ağaçlar, yoldan geçen arabaların rüzgarın şiddetiyle birbirine çarpıyordu, çatısı uçan evler, yarılan yer, insanların feryat figan çığlıkları her şey uçuşuyordu. İnsanların sonuysa yarılan yere girmeleri, kopan toprak parçasının, ağaçların ve arabaların uçarak insanlarının üstüne düşüyordu. Her şey şu an insanların düşmanıydı. Ve insanların eliyle bu hale gelen her şey onların ölüm sebebiydi. Yerden kilometrelerce havalanıp düşen insanlar. İçimi en çok yakan da çocuk ve hayvanların ölümüydü.
Tek kelimeyle berbattı. Göz yaşlarımı, hıçkırıklarımı ve içimdeki acıyı duymamı engelleyen şey aşağıdaki kaostu. Gözüm bir yere takıldı anne ve bebek arabasında olan bebeğin ayrılması. Annenin çığlığı ve bebeğin dehşet içindeki ağlayışı bu kaostan bile daha kötü ve acı vericiydi. Annesinden ayrılan bebek, içinde olduğu bebek arabası ile kırmızı bir arabaya çarpıp bebeğin bebek arabasından savrulup bir binanın duvarına çarpmasıyla son buldu, küçücük bedenin duvarı kırmızıya boyamasına daha fazla bakamadım. Ve annenin feryadı figan çığlığı. Ben bu çığlığın içindeki zerre bir kırıntısını anlatmaya kalksam yanıp kül olurdum. Fakat anne nereye savrulduğuna dahi bakmadan yavrusunun adını acıyla haykırıyordu, yavrusundan gözünü milim dahi ayırmıyordu, belki de yavrusunun en ufak hareketi onun için bir umut olurdu. Fakat nafileydi. Yavrusu ölmüştü. Ve bunun farkına varmasıyla acıyla haykırmaya devam edip kaderine razı oldu.Ve kadının karnı bir direğe saplanmasıyla yavrusuna kavuştu. Kadın direğe saplandığında sustu ve gülümseyerek can verdi. Direk karnına saplandığına acıyla dahi bağırmamıştı. Çünkü ruh acısının beden acısından daha acı olduğunu en kötü şekilde tatmıştı.
Bu kaosa bakmaya daha fazla dayanamadım!
Nefesim kesilmişti. Bu kaos kıyametin habercisi miydi? Yoksa felaketin ta kendisi miydi? Ama neden ben bundan etkilenmiyor idim?
Başımı yavaş yavaş gökyüzüne kaldırdığımda...
Ah hayır!
Aşağıdan bir farkının olmadığını gördüm, baktığımızda belki de huzura eriştiğimiz yahut güzelliğine hayran olduğumuz mavi gökyüzü kan kırmızısı olmuştu, bembeyaz bulutlar ise simsiyah olmuştu. Gökyüzünde ki kirliliği ve kötülüğü götüren yağmur yerine de kan yağıyordu iğrençti, çok hızlı yağıyordu. Belki de bu gökyüzü yavrusunu kaybeden annenin içini yansıtıyordu, çünkü kadının yüreği kan ağlıyordu ve gökyüzüne iğrenç dediğim için hissettiğim şey kendime olan nefretim idi.
Şu an kıyamet mi kopuyordu? Ağaçları ve yeri yerinden söken, arabaları, her şeyi uçuran rüzgardan etkilenmiyor idim. Deli gibi yağan kandan etkilenmiyor idim. Ne uçuyordum ne de ıslanıyor idim. Aman Tanrım! Gökyüzünden artık sadece kan değil cesette yağıyordu. İnsan eli, bacağı ve... ve tanımadığım kişilerin gövdeden ayrılmış kafaları... Nefes al İnci! Korkma İnci! ... Bu cesetler sana değmiyor bile. Ve tam yanıma düşen bir insanın kafası. Gözlerim korkuyla o tarafa döndü. Çivilenmiş olduğum yerde sadece gözlerimi hareket ettiriyordum. Çünkü kılımı kıpırdatacak mecalim yoktu.
Aman tanrım bu kadını tanıyordum az önce karnı demire saplanan, bebeğinin ölümüne tanık olan anne. Gözümü ondan alamıyordum. Yüzü bembeyazdı, dudakları kurumuştu ve gözleri kapalıydı. Ölü gibiydi. Ama o kadın zaten az önce ölmüştü. Gözlerim korkuyla aşağı kaydı. Tek bir canlı bile kalmamıştı. Havadan yağan insan cesetleri her yerdeydi. Yağan kan ise sel olmuştu. Cesetleri alıp götürüyordu, her yeri kırmızıya boyuyordu.
Bu sadece çok kötü bir kabus. Sadece çok çok kötü bir kabus. Ama bu gerçek hayattan bile daha gerçekçi duruyordu. Sonra sonra arkamdan bir ses duydum. Bir kız sesi. "Onu buldum" diye. Ve az önce yanıma düşen kadının bir anda gözleri açıldı. Gözleri simsiyahtı, insanı boşluğa düşürüyordu uzay gibi uçsuz ve bucaksız ve bu çok korkunçtu. Sonra kafası kopmuş olan kadın kulağımı sağır edecek tiz bir çığlıkla üstüme atladı. Kadının attığı tiz çığlık benim çığlığımı bastırıyordu.
🔥
Fantastik bir kurgu ile karşınızdayım. Kitabımı kısa bir süreliğine kaldırmıştım ve hazır kaldırdım diyerek eklemeler yaptım. Beğenmeniz dileği ile. ^_^
Yukarıda kitabımın karakter tanıtım videosu yer almaktadır. ^_^
Buraya en iyi yazdığımı düşündüğünüz veya geliştirmem gereken yerleri yazabilirsiniz. ^_^
Diğer bölümde görüşmek dileğiyle. ^_^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doğanın fısıltısı
FantasyŞu an kaç kat yüksekte durmuş aşağıya baktığımı bilmiyordum, halbuki az önce ağabeyim beni okuldan almış şoför koltuğunun yanındaki koltukta oturmuş eve gidiyorduk. Ama şu an nerede olduğum hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Neden daha önce hiç...