2. BÖLÜM

121 66 34
                                    



Nefes alıp verişim çok hızlıydı. Çünkü şu an insan iskeletinden oluşan bir tepenin üstündeydim, etrafımda milyonlarca buna benzeyen tepeler vardı. Ne yapacağım hakkında herhangi bir düşünceye bile sahip değildim. Benim burada ne işim vardı? Bu kadar kısa sürede nasıl gidip geliyordum? Yoksa bunlar benim beynimin bana oyunumu idi. Evet, evet bunlar beynimin bana oyunuydu. 

Çünkü ben yatağımdaydım ve uyuyordum bunun başka bir açıklaması yok, olamaz. Belki arabada gerçekten de farkında olmadan uyuya kalmıştım, insan unutabilen bir varlıktı tıpkı benim yıllar öncesini unuttuğum gibi. Şimdi de uykumda bu kabusu görüyordum. Peki insan uyurken rüya veya kabus gördüğünün farkına varır mıydı?

Belki de karamsarlığımın bilincimde uyandırdığı etki yüzündendi bu rüyaları görmem. Çünkü başka bir açıklaması olamazdı, böyle yerlere gelmem imkansızdı. Gecesine gündüzüne aşık olduğum gökyüzü şimdi ise zehir yeşiliydi,  bulutlar da siyah ve yeşil karışımıydı. Zifir gibi siyah olan bulutlar yavaş yavaş toplanmaya başlayıp zehir yeşiline benzeyen damlalar yağmaya başladı yağmur misali iri damlalar gökyüzünden. Ve bu akan damlalar iskeletleri eritiyordu, eritirken de siyah dumanlar havaya karışıyordu. Bu zehir her yere yayılıyordu o kadar hızlı yağıyordu ki yirmi saniye bile geçmeden tek bir iskelet bile kalmamıştı ve yavaş yavaş yerde erimeye başladı, bana değmeyen zehir yeşili yağmur yüzünden.  Ve bir anda kendimi başka bir yerde buldum, bu sefer bir uçurumun kenarındaydım. 

Ama bu sefer o kadar güzeldi ki ağzım açık kalmış etrafıma bakıyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ama bu sefer o kadar güzeldi ki ağzım açık kalmış etrafıma bakıyordum. Geceydi fakat gökyüzündeki renk ahenk ki beni mest etmişti, az önceki olayı unutturacak kadar güzel ve naif. Uçurumun aşağısındaki ışıkları yanmış olan evler buradan bakınca o kadar güzeldi ki anlatacak ne kelime ne de cümle vardı. Ve bir anda tüm evlerin ışıkları söndü, sonra çok büyük bir gürültü koptu öyle ki kulaklarımı kapatma ihtiyacı duydum. Daha dikkatli bakınca evlerin yıkıldığını anladım. Kafamı hızla gökyüzüne kaldırdığımda tüm yıldızların yeryüzüne düştüğünü gördüm, elimi yavaşça kulaklarımdan çektim ve şaşkınlıkla olanları izlemeye başladım. O kadar parlaklar idi ki gözümün kör olacağını sandım, o kadar korkunçtu ki. İnsan çok sevdiği bir şeyin gözünün önünde yok olmasına dayanamıyordu, yıllarca insanlara ışık olan yıldızlar şimdi bizim ecelimiz olmak için yağıyordu. Gökyüzünde tek bir yıldız kalmayana dek hepsi düşmeye devam etti, gözyaşlarım benden izin almadan akıyordu ama onlardan nefret ettim. Ölmek istedim ölüler ağlamaz ki bu da yaşadığımın kanıtıydı. Kalbim sıkışıyordu, nefesimi tuttum. Bir nefes bile benden kaçtı. Çünkü hak etmiyordum tek bir nefes dahi almayı. 

Yeryüzü kaostu düştükleri yeri yakıp kavuran yıldızlar. Sanki amaçları yeryüzünde ne canlı ne de cansız tek bir varlık bırakmamaktı. Gökyüzü yeryüzünde ki cehennem yüzünden aydınlıktı. Yeryüzünde tek bir şey bile kalmadan ateş sönmedi, her şey yanıp kül olmuştu. 

Doğanın fısıltısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin