3 eylül 2007
suntae, ölesiye korkuyordu.
başına geleceklerden, aklına gireceklerden, gözüne çarpanı sahiden öğrenip öğrenemeyeceğinden ve annesiz geçecek günlerden gerçekten çok korkuyordu.
tüm yaşıtları gibi o da ilkokula başlayacaktı. ilk gününe çok az bir zaman kalmıştı ve artık yiyip tükettiği tırnaklarının çığlıkları tüm duvarlarda, kanepe altlarında ve yatağının karanlık derinlerinde duyulur olmuştu.
birinci sınıfın aslında kolay ama kendisi gibi bir geri için çok zor olacağını söylemişti, üçüncü sınıfa başlayacak olan jaewoo.
woo'nun neden böyle dediğini anlayamasa da, zor olacağını söylüyorduysa eğer kesinlikle zor olurdu.
çünkü suntae; kendinden iki yaş, aklından ise seneler kadar büyük bu çocuğun her dediğine inanırdı.
'melanie martinez- training wheels,
woo ve suntae, sun'ın yorganı altında birbirini izliyordu. tatillerinin bitmesine az kalması woo'yu çok üzüyor, suntae'yi ise dehşetlerin kollarına atıyordu.
jaewoo, kendinden küçük olsa bile bunu asla belli etmeyen bu oğlanın endişesini anlamıyordu. kendisi iki yıl evvel bu yaşlardayken uykusundan kalkmış, giyinmiş ve kırk yılını doldurmuş bir öğrenci gibi tüm sakinliyle gidip yine tüm sakinliğiyle geri dönmüştü evine.
yine de suntae'nin, kendisi gibi olmadığını anlayabiliyordu. suntae heyecan ve endişe de dahil olmak üzere, bütün duyguları teker teker ve dibini görerek yaşıyordu. woo'nun ise kesinlikle böyle lüksleri yoktu.
bir elini, karşısında yatıp diktiği gözleriyle yüzünü izleyen bu güzel çocuğun saçlarına götürdü.
kendisi ne zaman hislerini anlamıyor olsa, annesi ona böyle yapardı. başını okşar, hayali tarağıyla saçlarını tarardı. suntae'de de bunun işe yarayacağına inandı.
'patrick watson, safia nolin- mélancolie,
suntae, neler olduğuna anlam veremiyordu.
hissettiği bütün gerginlikler ve korkular, yüzünde hissettiği parmaklara geçmiş gibiydi. kendisine tek kalan kapalı gözleri, büzülmüş dudaklarıydı.
bir anlığına 'sahiden de,' diye düşündü. sahiden de geçmiş olabilir miydi? woo'nun böylesine hislere sarılmasına izin vermek istemiyordu.
fakat o gece küçük çocuk; karşısında gülümseyen yüze ve bu yüzün verdiği huzura güvenerek, kendi çapında bencilliği öğrendi. o parmakların yüzünden çekilmesini hiç istemedi.
"belki de," diye mırıldandı. "büyütüyorum. okul sorun olmayacak."
"büyütüyorsun." dedi jaewoo. "büyüyorsun."
"büyümeyeceğim. büyümüyorum, ne diyorsun? kesinlikle büyümeyeceğim." uykusunun biraz olsun dağıldığını hissediyordu suntae.
"büyüyeceksin." jaewoo, içindeki yumruyu bastırmaya çalışıyordu. "büyüyorsun. bir sürü arkadaş edineceksin. yeri gelecek, beni bile unutacaksın sun. hepimiz büyüyoruz."
küfür yemiş gibi bir sinir ve hisle çıktı yorganın altından esmer çocuk. şimdiye dek bir kere bile öfkeli hissetmemişti jaewoo'ya. ama anlattıkları? yediği için eğri büğrü uzayan tırnaklarının avuç içlerine batmasına neden oluyordu.
"seni neden unutacakmışım? sen büyüdüğünde beni unutuyor musun?"
jaewoo, böylesine bir hiddet beklemediği için açık bir şekilde afallamıştı. bunu fark edip ses tonunu ve beden dilini yumuşattı, suntae.
"beni geri olarak gördüğünü biliyorum, woo. fakat inan bana; ne seni, ne kelebeklerini unutacağım. ve bisikletim uçtuğu zaman arkama ilk binen de sen olacaksın."
"teşekkür ederim." suntae, boynuna iki kolun dolanacağını ölse tahmin edemezdi.
woo ona ilk kez sarılıyordu.
çünkü woo, ilk kez suntae'yi kaybetmekten korkuyordu.
"teşekkür etme. aptal olma. ben hep burada olacağım."
'the honeysticks- out like a light.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♕ ⋮ ᗰY ᖴIᖇST ᗩᑎᗪ ᒪᗩST
Fanfic➳ᴛʀᴇɴᴅᴇ ᴋᴀʀsɪʟᴀsᴛɪɢɪᴍɪᴢ ʏᴀʙᴀɴᴄɪʟᴀʀ, ʙᴜʏᴜᴅᴜɢᴜᴍᴜᴢ ɢᴜᴢᴇʟ ᴀɴɪʟᴀʀ