Saat 7:30'du. Strange'in odadan çıkmasını beklerken ocağın yanında pankek hamurunu ve diğer malzemeleri hazırlıyordun. Erken kalkmaya senden daha alışıktı ama bugün üşengeçliği üstündeydi.Odadan çıkan Stephen'ı gördüğünde harika dağınık saçlarına gülmemek için kendini zor tuttun ama sonunda dayanamadın.
S-Sana da günaydın, bebeğim.
Ne kadar kızardığını görünce o da güldü. Tezgaha doğru gelip eline bıçak alarak biraz meyve doğramadan önce gözlerini yaptığın pankeklerde gezdirdi.
Cumartesi, eğer ikiniz de acil olarak çağırılmadıysanız, ikinizin birlikte kahvaltı hazırlama günüydü. Elbette Stephen New York mabedini koruyordu ama aynı zamanda ameliyatlar için de çağırılıyordu.
Diğer yandan sen bir polistin ve mabedin 'büyücüsüyle' aşk yaşıyordun. Onunla da böyle tanışmıştınız. Strange ve Wong'a, ara sıra New York Polis Departmanına yardım etmelerinin imkanı var mı diye sormak için gönderilmiştin, o zamandan beri neredeyse hiç ayrılmamıştınız.
Hamuru biraz daha karıştırdın, Stephen'a bakıp gülümsedin ve o da sana hayranca bakarak gülümsedi. Bir süre daha birbirinize bakmaya dalmışken kulağına telefonunda çalan şarkı doldu.
Y/n-Don't stop me now...
(Beni şimdi durdurma.)Şarkının sözlerini mırıldandın.
S-Ne?
Sen şarkıyı mırıldanırken Strange oldukça kafası karışmış görünüyordu. Şarkının sesini daha da açarak şarkıya daha yüksek sesle eşlik ettin.
Y/n-Don't stop me cause I'm having a good time, having a good time.
(Beni durdurma, çünkü iyi zaman geçiriyorum, iyi zaman geçiriyorum.)Kaygan çoraplarınla dans ediyor ve delice şarkı söylerken neşeli bir şekilde oradan oraya atlıyordun. Strange seni sevgi dolu gözlerle izlerken gülmesini tutamamış karnını tutarak kahkaha atıyordu.
Ellerinden tutup onu da enerjik dansının içine çektin. Neşeyle kıkırdıyordun. Şarkının sözlerinin tek kelimesini kaçırmadan söyleyerek zıplarken saçların çılgınca sallanıyordu.
Y/n-Yeah I'm burnin' through the sky, yeah...
(Evet, gökyüzüne doğru yanıyorum, evet)Şarkı söylüyordun ve Strange neredeyse gülmekten ikinizi de düşürüyordu ama şarkının sonuna kadar yine de devam ettiniz.
Gülmekten ve dans etmekten nefes nefese kalmıştınız ve sonunda kendinizi koltuğa attınız. Stephen kollarını sana sardı ve kıkırdayarak dudaklarına bir öpücük kondurdu.
S-Oh, hayat sen olmadan ne kadar da sıkıcı olurdu, Y/n.
Söylediği şeye yanakların kızardı.
Y/n-Oh, çook sıkıcı olurdu. Bilirsin, tüm o sihir şeyleri falan, çok sıkıcı.
Alayla söylerken yanağına öpücük kondurup kalktın.
Y/n-Hadi pankek yiyelim!
Senin neşeyle mutfağa koştuğunu görünce Strange arkandan aşkla seni izledi. Sen onun hayatına mutluluk getiren tek kişiydin, verdiğin her ince gülümseme, ona her cevap verişin, onu sersemletecek her inanılmaz sözcük, bunların hepsini seviyordu ve tabii bir de inanılmaz pankek yapıyordun...