1.Bölüm: Yağmurun Altında

11 1 0
                                    

"Savaşarak sonucunu alan birisi daha gururludur, her ne sonucu alırsa alsın.Yoksa ya kaybedersin ya da tamamen yok olursun."

"Sence bu daha ne kadar sürecek Mina?Şuna bak nasıl bağırıyorlar." Dedi Mine ürkek tavrıyla.

Ona ne diyebilirim ki, onu kandırmak mı, yoksa gerçekleri söyleyerek onun üzülmesimi?En iyisi hiçbir şey söylememekti.Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura bakıyordum, çakan şimşeklerden korkmuyor- um artık çünkü bu hayatta korkmaktan fazlasını yaşıyordum. Beni bir çakan şimleğin korkutmasına izin veremezdim.Hayatımdaki tüm ezikliği gördükten sonra bundan korkamazdım.

Derin bir iç çektim gözlerimi dışardaki yağmurdan çekmeyerek Mine'ye bir şeyler söylemek için dudaklarımı araladım.

"Bilmiyorum Mine.Ne zaman bittiki?"dedim.Koltukta bağdaş kurdum ve yağmurun ruhuma işleyişini dikkatle izledim. Oda karanlıktı bu yüzden perdeleri açtık, lambayı açmayı istemiyorduk.Zaten kötü günler yaşarken hayatıma bir aydınlık sokmak istemiyorum.Hayatımdaki tek aydınlık.

Okulum, voleybol hayatım, Mine ve annem.

Üvey babam ,cehenneme kadar yolu vardı.Ona değil baba demek, adını bile söylemek istemiyordum.Her onu görüşümde midem bulanıyordu.Hah onu evde kimse umursamazken hala burda kalıyor olması.İstenmediği yerde olması hala canımı sıkıyordu.

Mine annem ve üvey babamın kavgalarının korkusundan benim odama, daha doğrusu kendisini iyi hissetmek için benim yanıma
gelmişti. Miney'le ne kadar kavgaya, ne kadar pis işlerin şahidi olsakta  bunlardan ders almayıp sürekli korkuyordu ve soluğu benim yanımda alıyordu.Ben ise artık korkmuyordum, şimşek çaksa bile,üvey babam ne  yaparsa yapsın artık korkutmuyordu.
  
  Ayağa kalktım, üstümde Nike'ın siyah eşofman takımını vardı. Yatağımın yanındaki beyaz ve büyük dolabın yanına gittim.Ordan siyah Nike hırkamı ve Mine'nin üstündeki beyaz Adidas'tan aynısı bende de okduğu için onunda hırkasını aldım. Mine ayakta yüzünü yere çevirmiş olarak bakınıyordu.Mine'ye doğru hırkayı uzattım.O hala ürkekçe yere bakınıyordu.Bu pisliğin içinde boğulurken savaşacaksam, ilk önce kendimi hazırlamam için geri adım atmalıydım. Acizlik, zavallılık, duygulu oma hissi, üzülmek... artık yabancı geliyordu bana kelimeler.Oysa hepsi dışardan bakıldığında Mine'yi anlatırken, aslında beni anlatması, aslında onun böyle olmadığı ona ne zaman gösterebilirdim ya da kendisi bunu ne zaman anlayacaktı? Üvey babamın bize daha doğrusu annemin ve bizim onu istemememize rağmen hala aile olma çabaları midemi bulandırırken, bide abimizin üvey babamın ve annemin çilesini çekemyeceğini söyleyip üniversitesini başka yerde okuması.Peki ya biz, Mine ve ben.Bizi kim koruycaktı? Bizi bu aile çukurumuzdan kim kurtarıcaktı? 
 
  Mine kendisini koruyamıyordu ve ben ona sahip çıkıyordum.Üvey babamın ona dokunmasına asla izin vermeyecektim ve abim gibi sırf o güzel beynimi yormamak için terk etmeyecektim.Savaşacaktım ama dedikleri gibi iyi savaşmak istiyorsan ilk önce geri çekilmelisin ve ben de öyle yapacaktım.
  Mine kafasını kaldırdı ve dolu ama bir o kadarda güzel parlayan ela gözleriyle bana baktı.Pembe dudağını araladı ve kısık bir sesle söylediklerini dile getirdi.

“Abimize bu olayı söylemelimiyiz?”dedi.Ona baktım gözlerinden birer damla yaş düşüyordu bembeyaz tenine.Ağlamayı unuttum gökyüzü, 

“Mine, şu çantayı al ve 3 gün yetecek kadar eşya falan  koy.Tamam mı?”dedim.O bana döndü bana hala saçma bir şekilde bakınıyordu.
 
“Eeee, hadi neyi bekliyorsun?”dedim.Kaşlarını hafif çattı.

  “Niyeki?Neden toplanıyorsun?”dedi ve sonra gözlerimin içine baktı.Gözleri doldu biraz.İçindeki düşüncelerini okudum.Gideceğimi ve onu burda bu pisliğin içine bırakacağımı düşünüyordu.Ona doğru gittim ve ona sıkıca sarıldım.
 
  Mine kendisini koruyamıyordu. Güçsüz sanıyordu kendini ama aslında o kadar güçlüydüki o da bir farkına varacaktı.Er ya da geç o varnazsa ben vardırtçaktım.Ona daha doğrusu ikimize hiçbirisi  kimse nasıl kendimizi kötülüklerle karşı koruyacağımızı öğretmedi.Mine de bu yüzden kendisini korunmaya muhtaç bir insan olarak görüyordyu.Onu tek kişi koroya biliyordu sadece bu dünyada ona tek kişi sahip çıkabiliyordu.

Ben
İkiz kardeşi Mina.
Tek ve en yakın koruyucusu.
Ona sahip çıkan tek kişi.
 
  Ben onu koruyordum.Ben çıkıyordum ona sahip.Annem kendi dertleryike uğraşırken ikimizede sahip çıkamadı.Ben kendime ve Mine'ye yetmeye çalıştım.Kendime bile sahip çıkmazken ben ona sahip çıktım.
  Kendimi umursamıyorum.Sadece beni bu dünyaya bağlayan tek kişiye, benim neşe kaynağım olan kendimi sürekli olan sorumlu hissettiğim kız için yaşıyordum.
 
  Sevgili ikiz kardeşim Mine,
Benim tamtersim ama aynım,
Gözyaşı dökmekten yorgun düşen kardeşim.
yavaş yavaş almaya çalışıyordum.Şimdi ayağa kalkmalıydım.Yoksa her şey için geç olucak.Hızlıca yerden kalkmaya çalışırken, Mine kolumdan tuttu ve kalkmama yardımcı oldu.Hızlıca ayağa kalktım ve ikimizdr çantalara koştuk.Çantaları kaptık ve koşarak yağmurlu yerlere basarak kaçtık.
 
  Hayatımda ilk defa bir koruma olmadığı için şükrediyorum ve lanet ediyorum. Eğer şuan bir korumamız olsaydı, bizi bu durumdan kurtarabilirdi ve aynı zamanda kaçamazdık.
  
  Her yerimiz sırılsıklam olmuştu, Sırtımızda çantalar, saçlarımız sırılsıklamdı.Korkumuzla, endişemizle, ne yapacağımızı bilmeden, ağlamak istiyorum ama ağlayamıyorum.
  
Mine'nin elinden tutuyordum.    Mine'ye baktım.Ağlıyordu, gözleri kıpkırmızıydı ela gözlerini bile ele geçirmişti kırmızı.Kırmızı'dan nefret ettim.Yağmurla beraber gözyaşıyla karışıyordu belli ettirmeden. Sağanakça yağıyordu yağmur ve biz elimizdeki çantalarla ne yapacağımızı bilmiyorduk.
  
  Zamanla her şeyden uzaklaşan, nefret bir insan oluyordum artık.Hayatımdaki tüm yanlışlar, tüm hatalar, tüm yapılan işkenceler, eziyetler beni uzaklaştırıyordu sevdiğim şeylerden, hayatımdan biraz daha ve ben gerçekten uzaktım artık.Ben ne kadar çabalarsam hayatımda bir hassa o kadar batıyordum.Beynimin her köşesi zarar görüyordu.Bedenimin her zerreciği işkence görüyordu ve ben artık bunları yaşamak istemiyorum.Ben kimseye ihtiyacım olmadığını anlamam o kadar kısa sürmüştü ki .İnsanlar çocukluğunu özleyip o günlere inmeyi istiyordu.Ben ise bir gün büyüp babama gerçekten karşılık vermeyi istiyordum.O günler gelecekti, kendim getirecektim o günleri.Şimdi bir sağanak yağmurun altında nereye gitçeğimizi bilmeden yürüyorduk.Bu yaşadığım şeyleri bir tamamen silip atmak istiyorum.Acılar içinde bu konu açılırken yarakarımın yeniden işkence çeksin istemiyordum.Ben yağmurun altında öylece hapisanemden evinden kaçtık ve annemi orda bıraktık.Her ne kadar yüreğimiz sızlasada annemi orda bırakmak başa çıkabilirdi annem. Sanıldığı gibi birisi değildi annem.
  
  Mine bir an durdu.O durunca arkama doğru baktım, sağ ratafına doğru sessiz bir şekilde oraya doğru bakıyordu.Bana baktı ciddiydi hatta fazlasından da ciddi kafasıyla sağ tarafı gösterdi. O tarafa baktım ve soru işarerle dolu siyaha bürünmüş beynimin içinde bir ampul yandı.Sağanak yağmurlu havada şimşeğin ışığı gökyüzünü aydınlattı ve yüzümüzde aydınlandı.Ve sonra sesi tenha sokakta gürültülü bir ses çıkardı.Kulağımızda o gürültü yankılandığında Mine'ye baktım, her tarafı ıslanmıştı, bana bakıyordu.Ben ona, o da bana.Ve aklımızdan geçen şey aynıymış gibi aynı anda başımızı salladık ve malikaneye doğru ilk adımımızı attık.

Göster KendiniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin