Tanıtım filmimizi⬇️
Bazen insan yaşamanın ne kadar saçma olduğunu anlar. Düşünceler yüzünden kafayı sıyıracak dereceye gelirsin ve sanki içinde bir zehir vardır. O zehir yavaş yavaş kanına karışır ve acıyı istersin. Sadece acı, sanki canın yansa iyileşecek gibi, bir kesik bir darbe ile her şeyi unutacak yeniden doğacak gibi...
Kestim, evet kestim her bir yerde ayrı izlerle yaşadım, yaşıyorum kendi kanımla boyadım ruhumdan oluşan evin duvarlarını. Hissettim her zerresinin acısını. Zerk ettim közü yüreğime milim milim işledim yaralarımı. Fark ettiler, ettiler etmesine ama çoğu yaram kabuk tutmuştu. Teşhis koymadan,iyileştirme çabasına girmeden, sardılar yaralarımı oysa çoktan kendi hastalığımın doktoru olmuştum. Tekrar kestim tekrar, tekrar ve tekrar...
Bu sefer görünmeyen yerlerde yaralar açtım en son pes ettim ve dedim ki " son olsun, derin olsun, son bulsun kararsın deniz gözlerim tüm geleceğe karanlık çöksün..." karardı, ellerime damlayan kanı beyaz hayallerime sürdüm. Kirlendi hayallerim, sadece acıydı hissettiğim ve buruk bir mutluluk. Beyaz fayansa damlayan hayallerimin gölgesinde her zaman dostum olan ölümü bekledim kulaklarım işitmez, gözlerim görmez oldu. Kalbimin haykırışı beni sevince, huzura itti. Ne kadar da kötü biriyim ama kötülüğüm sadece bedenime...
Işıklar açıldı acı son buldu geriye sadece ayıplayan gözler ve yara izlerim kaldı...Koltuğun üzerinde duran beyaz elbiseme gözlerim kaydı. Yer yer kan lekeleri bulaşmış yetmemiş birde kollarında umutlarım kalmıştı. Gülümsedim yüzümün garipsediği bu eylemin diğerlerinin bana bakmasına sebep oldu.
"Sirena iyi misin?" Kafamı yan yatırdım ve düşündüm iyi miydim? Tabiki değildim intihar etmeye çalışmış yetmemiş bir de kaç haftadır hastanede uyuyordum sanırım yatağımı özlemiştim, kan lekeli yatağımı...
"İyiyim" dedim inandırıcı olmasını ümit ettiğim bir sesle. Başını sallamakla yetindi ve bir bardak suyu içti.
"Ne zaman çıkacağız?" Diye sordum pencereden bahçeyi seyrederken.
Yüzüme bakmadan "bugün taburcu edeceklermiş ve terapi görmen için doktor ayarlamışlar sanırım onunla da görüşmeye gideceğiz" dedi annem. Üzerimde ki mavi hastane elbisesini umursamadan odadan çıktım. Terapi falan görmek istemiyordum hem nasıl olur da bunu bu kadar rahat bir şekilde söyleyebiliyordu.Derin bir nefes alıp bahçede bir banka yerleştim düşünmeye başladım. Kafamdaki şu sesler zaten hiç susmuyordu. Belki sessizliğe mahkum edilseler bu kadar beynimi parçalara ayırmazlardı.
"Oturabilir miyim?" Olumlu anlamda başımı salladım. 43 saniye sonra bir paket bana doğru uzandı "almaz mısın? Gerçi pek içen bir tipe de benzemiyorsun ama..." dedi yanımda duran zifiri kara saçlı kız. Gülümsedim daha doğrusu gülümsemeye çalıştım ve titreyen parmaklarımı görmezden gelerek kutudan bir dal alıp kan tadında olan dudaklarımın arasına yerleştirdim. Ateşi ucuna yaklaştırıp yanmasını izledim, derin bir nefes çektim içime ciğerlerime dolan duman sanki bir şeyleri söndürmeye çalışıyordu.
"Konuşmaz mısın hiç ne bileyim hep böyle suskun musundur?" Gözleri merakla beni inceliyordu ona doğru vücudumu çevirdim bu onu dinliyorum anlamına geliyordu.
Gülümsedi "anladım dur ben biraz kendimi anlatayım olur mu?" Elimle buyur anlamında işaret yaptım. "Adımı boşver isimlere pek takılmam asıl önemli olan karakterdir ben ve sevgilim burada tedavi görüyoruz yaklaşık dört beş aydır..." yutkundu ve gözleri buğulandı konuya direkt giriş yapması şaşırtmıştı. Destek olmak istercesine ellerimi ellerinin üzerine koymak istedim lakin o an içimdeki garip bir dürtü buna engel oldu.
"Sevgilim yıllardır tüketici yani bağımlı ona bırakmayı teşvik ederken sanırım bende bağımlı oldum en sonunda çevremizdekiler buraya yönlendirdi bizi, arada bir kaçamak yapar sigara içerim herhalde içmezsem kafayı yerim. Ailem falan yok sadece o var hayatımda pek kimseyle de konuşmam derdimi falan anlatmam kendimi acındırmış gibi hissederim" elleri ile saçının bir tutamını kulaklarının arkasına itti. Devam etmesini beklerken suskunluğu tercih etti ve önüne döndü.
"Adım Sirena intihar etmeye çalıştığım için buraya geldim hiç bir şeyi beceremediğim gibi ölmeyi de beceremedim..." gözleri bana döndü "birimiz yaşamak için birimiz ölmek için ha? Bak sen şu hayatın saçmalığına" güldüm ve "sanırım öyle" gülüşüme şaşırmış gibi oldu ama saniyesinde o ifade silindi. " adının anlamı ne peki ilk defa duydum?" Her zaman işittiğim soruya gururla ve hüzünle cevap verdim "babamdan kalan tek kalıcı şey ismimdir. Babam İtalya da doğup büyümüş yıllarca orada yaşamış Galata Kulesini çok merak edermiş bir gün yolu Türkiye'ye düşmüş ilk işi oraya gitmek olmuş orada annemle tanışmış ilk görüşte aşk gibi bir şey o günün akşamı babam denizi saatlerce seyretmiş artık bir süre sonra otele gitmiş ve o gece rüyasında denizkızını çok seven bir küçük çocuk görmüş uyanmış annemi her yerde aramış aramış ve bulamamış sonra yorulduğu için bir kafeye girmiş birde baksın ki annem orada garsonluk yapıyor şok olmuş tanışmışlar numaralarını vermişler işte sonra evlilik düğün ve ben. o rüyayı anneme anlatmış ve annem o zaman kızımızın ismini denizkızı koyalım demiş..." derin bir iç çektim ve güldüm "tüm hikayeyi anlattım galiba" gülümsedi ve "çok güzel bir hikayeydi teşekkür ederim"bir anda gerildiğini hissettim arkasına dönüp baktı. Tam konuşmaya başlayacakken arkadan gelen ses ile irkildim. "Ayça delirdin mi kızım sen? Kalk ordan derhal odaya" dedi orta yaşlı hafif kilolu kadın. "Ah Songül ablam iki fırtla ne olacak ne güzel şurada sohbet ediyoruz" sigarayı yere atıp üzerine bastı.
"Sus kız ayağımın altına alırım şimdi seni sonra sohbet edersiniz" kolundan çekiştirerek sürükledi adını yeni öğrendiğim güzel kızı. Ellerini bana görüşürüz dercesine salladı ve "denizkızı tanıştığıma çok memnun oldum başka bir yerde yine görüşmek dileğiyle!" Diye bağırarak merdivenleri çıkmaya başladı. Görüşür müydük sahi? Isınmış gibiydim ama beni tanısa oda sıkılırdı herhalde. İstemsizce kendi düşünceme omuz silktim ve yerimden kalktım. Aynı merdivenleri çıkmak için yeltendim. Ayağımın her birinde tonla ağırlık var gibiydi kaldırırken acı çekiyordum.
Hem bedensel hem ruhsal acıydı benimki. Ruhum özgürlük için savaşırken bedenim çürümek için kaybetmek istiyordu. Derin bir nefes aldım ve korkuluklara yaslandım ellerimi dizlerime yerleştirdim ve tam o esnada tanıdık ses kulaklarıma hücum etti "sirena ne oldu iyi misin?" Huzura erdiğim şu ses beni kendime getirmişti sanki "bir şeyim yok yoruldum sadece" bu sesin sahibi Miraç'tı benim tek gerçek arkadaşım her koşulda her anımda her yaşımda burnumda biten yabancı ot olan arkadaşım. Koluma girdi ve ağır ağır merdivenleri çıkmama destek oldu. Omzuna yumruk atıp "sanki sen olmasan çıkamayacaktım hemen egonu yüceltme bıldırcın" derken istemsizce kıkırdadım.
"Sana bin kere demiyor muyum milletin içinde bana şöyle saçma sapan şekilde hitap etme diye" dişlerinin arasından söylediği uyarıyı yaklaşık 345. kez söylemişti ama hiç birini dinlememiştim doğal olarak 346.ıncıyı da dinlemeyecektim. Gülmekle yetindim ve odama girdik. Annem refakatçi koltuğuna yayılmış video izliyordu bizim geldiğimizi görünce hafiften göz ucuyla bize bakıp yeniden izlediği her neyse ona odaklandı. Miraç kulağıma eğilip "çok yararı oluyor gibi bir de orda oturmuş" bıkkınlıkla söylediği cümleye bin kere olsa bin kere de katılırdım. İntiharın eşiğine sürüklediği yetmemiş, uyguladığı şiddet eksik kalmış gibi bir de yanımda kalıyordu. İnsanoğlu da böyledir işte eder eder ama suçlarını kabullenmezler. Ama şu söze çok inanırım "her katil suç mahaline geri döner" çok kez öldürülen biri olarak gerçekten de katillerim tarafından bir çok kez ziyaret edildim ki biri annem olur. Düşünceme güldüm ve acıdım kendime, neden güzel şeyler yaşamak varken en kötüsü hep benim cebimde yuva yapıyordu. Yatağıma uzandım ve sarı saçlarımı kafamın altından yana aldım. Sırtımı anneme döndüm miraç tam karşıma oturmuş bana bakıyordu. Göz kırparak bir sıkıntı var mı diye sordu beden dili ile. Bende kaşımla yok işareti yapınca güldü "hiç beceremiyorsun kaşların dans ediyor sanki" dediğine güldüm ve aynısını yaptım daha çok güldü oda aynısını yapınca ikimizde kahkaha atmaya başladık.
Annemin "neye gülüyorsunuz bu kadar komik olan ne?" Demesiyle gülüşüm kesildi "aramızda olan her komik şeyi seninle paylaşacak değiliz" dedim kibar bir tonda, ayağı kalkıp "çok meraklıyım sanki size" söylene söylene odadan çıktı. "Herkes düzeldi ama annen hala aynı..." diye sitemde bulundu miraç.
Kafamı yastığa soktum ve silinmek istercesine bastırdım vücudumu yatağa...Yarım saatlik uykunun ardından bir ağırlık çökmüştü bedenime Miraç "günaydın derdim ama akşam oldu hadi kalk giyin eve gidiyoruz" eşyalarımı çantaya dürterken konuşmaya devam ediyordu. "Her şeyini aldım kitabın vardı dolapta onu da en küçük cebine koydum tek eksik sensin galiba hadi kaldır şu koca poponu artık hastane kokusundan kusmama çok az kaldı" kusma taklidi yaparken koltuğa yeniden oturdu gülümsedim ve ayağımı yataktan aşağı sarkıttım. Bıraksalar yıllarca uyumakla yaşayabilirdim. Yatağın en köşesine koyduğu şort ve tişörtü giymek için tuvalete giderken "saçmalama mikrop yuvasında mı giyineceksin bekle ben çıkıyorum odada giyin" dedi ve bir şey dememi beklemeden çantayı alıp odadan çıktı. Mavi desenli elbiseyi üzerimden çıkarıp yatağa attım. Gözlerim bacaklarımda ki izlere kaydı. Ardından bileklerimden dirseğime uzanan dikişlere. Damarımı patlattığım için boydan boya dikişlerle doluydu kollarım.Düğümlenen boğazıma bir düğümde sırtımdaki morluklarla eklendi. Gözlerimden akan sıcak damla yüzümü kesercesine bir iz bıraktı sanki. Biliyor muydunuz gözyaşı ilk düştüğü an kırk dereceymiş ilk duyduğumda neden yanaklarımı kesercesine acı hissettiğimi o an anladım. Elimin tersiyle gözlerimi sildim ve siyah geniş tişörtü üzerime geçirdim.
Giyindikten sonra odanın kapısını araladım. uzun ve soğuk olan koridora çıktım. Düzenlemeye çalıştığım nefesler beni boğmaya başlamıştı. Titreyen ayaklarımı hizaya sokmaya çalışıyordum. Koridorun sonuna varmış merdivenleri inmem gerekiyordu sağımdan "isterseniz asansöre binin pek iyi görünmüyorsunuz." Dedi sarışın çocuk. Donuk gözlerle baktığımın farkındaydım ama bakışlarımı yönetemiyordum sanki aniden kara bir bulut çöktü bakış açıma. "Hey!" Diye yanıma koşan çocuğun elini belimde hissettim ve bacaklarımdan beni kaldırdı. "Yardım edin!" Diye tok sesi ile bağırırken çenem kitlenmiş gibiydi kelimeleri söylemeye çalışıyordum lakin sesim çıkmıyordu. Hareketsizlik hakim olurken bedenime kollarıma hücum eden ağrının nedenini merak ediyordum. Boynumun yetkisini kaybetmiş gibi arkaya düştü bakışlarıma bulanıklık ve bize koşan hemşirelerden başka bir şey sığdıramadım...Sahi bakışlar neden ölçülüydü insan bakış açısına daha çok sevgi ve aşk sığdıramaz mıydı? Fazlası zarardı sanırım. Ya peki hüzün oda mı ölçülü olmalıydı. Orası tartışılır gözlerime kan oturduğu geceleri de bilirim yorgunluktan açamadığım geceleri de.
Şu an neden açamıyordum peki ?
Ah sanırım öldüm!
Nerde bende o şans...
"Sirena ışığı görüyor musun?"
Doktor parmaklarını gözlerime sokarken yaşadığımı bir kere daha anladım. "Maalesef" diye fısıldadım. Miraç ordan "çok şükür" dediğinde ellerimle küfür ettim ona elini bıkkınlıkla anlına vurdu ve istemsizce güldüm.
"Bu baygınlıklar bu hafta olabilir tek başına dışarıya çıkmaman gerekiyor ve bu hafta dinlenmen fiziken ve ruhen iyi gelecektir"
Doktorun söylediklerini dinledikten sonra gözüm başucumda duran seruma takıldı ayağı kalkıp serumun torbasını askıdan çıkarıp Miraç'a uzattım sorgulamadan eline alıp beni izlemeye başladı. "Boğulmak üzereyim artık eve gitmek istiyorum" başını anlarcasına salladı ve koluna girmem için mesafe bıraktı. Ağır adımlarla odadan çıktık.
Kapının önünde duran adını bilmediğim sarışın çocuk "iyi misiniz?" Gözlerim gözlerine değince kaburgalarımın arasında organ diye adlandırılan cisimlere aniden heyecan yayıldı.
Bu da neydi şimdi? Nefes almayı unutmuş gibiydim yeşilin en güzel tonlarına sahip olan gözlerinden buz mavisi gözlerimi çekip yere sabitledim. "İyiyim çok teşekkür ederim size" diye geveledim. "Çok sevindim adınıza herhangi bir şeye ihtiyacınız olursa size yardım edebilirim buyurun lütfen bu kartım" parmaklarının arasında bana uzatılan siyah kartı ellerimi uzatarak aldım. Gülümsedim ve "yeniden teşekkür ederim" kartı havaya kaldırarak "olursa ilk arayacağım kişisiniz" dalga geçercesine kurduğum cümle Miraç'ın gülmesine sebep olmuştu. Yuvarlana yuvarlana zıplaya hoplaya arabaya bindik bir çok kez düşme tehlikesi geçirdik ama başarılı şekilde arabaya bindik serumu tavan tutamağına asıp evin yolunu tuttuk...Ben bazen boğulmayı sevdim. Ben çoğu zaman öldürüldüm en çok mezarlığı evim gibi hissettim. Ben hiç kimseye güvenemedim. Yaşarken hayallerimin katili olmayı öğrendim. Ben suçsuzken müebbet yedim. Bebekken büyümeyi göze aldım. Oyuncaklarım silah sanıp mutluluğumun katili oldum.
İşte bu benim hikayem.
Cehenneme yürüdüğümü bilmeden koşarcasına ilerliyordum ya peki küllerimi bulabilecek kimse kalacak mıydı hayatta?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERHAMET!
Mystery / ThrillerTek bir kurtuluş yolu var oda bileklerimden akan kanların götürdüğü yol mu dersin? Koca odada önüme koyulmuş aynadan kendimi izleyerek geçti aylar en sonunda kim olduğumu da unutmuştum! Sahi ben kimdim?